Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Makro ve Mikro Besin Analizi

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Makro ve mikro besin analizi​


Beslenme bilimi, insanın gereksinim duyduğu besin öğelerini ve bu öğelerin vücuttaki işlevlerini inceleyerek sağlıklı yaşamın temelini oluşturur. Makro ve mikro besin ögeleri, bu açıdan bakıldığında hücresel düzeydeki enerji dönüşümünden doku yenilenmesine, hormon düzenlemelerinden enzim fonksiyonlarına kadar uzanan çoklu süreçleri yönlendiren temel unsurlardır. Makro besin ögeleri (karbonhidrat, protein, yağ) vücutta enerji üretimi ve yapı taşı işlevleri üstlenirken; vitamin ve mineral gibi mikro besin ögeleri enzimatik reaksiyonlar, bağışıklık yanıtı, kemik sağlığı ve diğer kritik metabolik adımlara katılır. Bu öğelerin her birinin yeterli ve dengeli alınması, sağlığın sürdürülmesi ve hastalıklardan korunma noktasında büyük önem taşır. Gıda analizi, besin içeriği hakkında doğru verileri elde etmeyi, dolayısıyla diyet planlamalarını bilimsel temeller üzerine kurmayı mümkün kılar. Besinlerin üretim, işlenme, saklama ve pişirme aşamalarında makro ve mikro besin ögeleri miktarında meydana gelen değişimler ise besin analizi yöntemlerinin gelişmesini tetiklemiştir. Bu metinde, beslenmenin yapıtaşı olan makro besin ögeleri (karbonhidratlar, proteinler, yağlar) ve mikro besin ögeleri (vitaminler, mineraller) hakkında ayrıntılar, bunların vücuttaki işlevleri, gereksinim düzeyleri, analiz yöntemleri ve eksiklik/fazlalık durumlarının yansımaları geniş bir çerçevede değerlendirilmektedir.

Besin ögelerinin temel çerçevesi​


Besin ögeleri, insan metabolizmasının sürekliliğini sağlamak amacıyla birbirleriyle etkileşim içinde bulunan kimyasal bileşenlerdir. İnsan vücudu, büyüme ve yenilenme için belli yapı taşlarına (protein, yağ, karbonhidrat), enzim ve hormonal aktivitelere yardım eden vitamin-mineral gibi yardımcı moleküllere ihtiyaç duyar. Makro besin ögeleri, kalori değeri olan, vücudun büyük miktarlarda tükettiği (gram düzeyinde) besin bileşenleridir. Mikro besin ögeleri ise kalori içermez veya oldukça minimal içerir; ancak küçük miktarlarının bile vücutta hayati roller üstlendiği moleküllerdir. Metabolik süreçlerde bu makro ve mikro ögelerin bir dengesinin bulunması gerekir; zira birinin eksikliği veya fazlalığı, kısa veya uzun vadede fizyolojik dengesizliklere ve hastalıklara neden olabilir.

Günümüzde gıda mühendisliği, diyetetik ve beslenme alanında yapılan çalışmalar, besin ögelerini niceliksel olarak tespit etmeyi (ör. besin analizleri), bunları daha iyi emilim sağlamak veya raf ömrünü uzatmak amacıyla formüle etmeyi, hatta fonksiyonel gıdalar tasarlamayı mümkün kılar. Besin etiketlerinde makro ve mikro ögelerin miktarları, günlük alınması gereken yüzdeleri (RDA/DRI) ve özel uyarılar yer alır. Tüketici düzeyinde bilinç artışı, etiket okuma alışkanlığının gelişmesi ve uzman rehberliğinde diyet planlaması, toplum sağlığının iyileşmesi yönünde katkı sağlar. Makro ve mikro besin ögelerini incelemeden önce, insanların günlük gereksinimlerinin farklı değişkenlere (yaş, cinsiyet, fiziksel aktivite düzeyi, sağlık durumu vb.) göre şekillendiğini akılda tutmak önemlidir.

Karbonhidratlar (makro besin ögeleri)​


Karbonhidratlar, doğal olarak bitkisel kaynaklarda bulunan ve vücudun öncelikli enerji kaynağını oluşturan organik bileşiklerdir. Kimyasal yapılarına göre monosakkaritler (glikoz, fruktoz, galaktoz), disakkaritler (sakkaroz, laktoz, maltoz) ve polisakkaritler (nişasta, glikojen, lif gibi) şeklinde sınıflandırılır. Organizmada enerjinin büyük kısmı karbonhidrat oksidasyonundan elde edilir. Özellikle beyin, kırmızı kan hücreleri ve sinir dokusu glikozu ana enerji substratı olarak kullanır.
1. Monosakkaritler: En basit şekerlerdir, kan dolaşımına direkt karışabilir. Glikoz, glikoz molekülünün kan dolaşımındaki hali anlamına gelir ve kan şekeri olarak bilinir. Fruktoz, meyve şekeri olarak meyveler ve balda, galaktoz ise süt ürünlerinde (laktoz içeriği) bulunur.
2. Disakkaritler: İki monosakkaritten oluşur. Örneğin süt şekeri (laktoz) glikoz ve galaktozdan, sofra şekeri (sakkaroz) glikoz ve fruktozdan, malt şekeri (maltoz) iki glikozdan oluşur. Bu şekerler sindirimde enzimlerle monosakkaritlere parçalanarak emilir.
3. Polisakkaritler: Çok sayıda monosakkarit biriminin zincir oluşturduğu yapılar. Nişasta bitkilerde depolanan karbonhidrat formu, sindirim enzimleriyle (amilaz) parçalanabilir. Glikojen ise insan ve hayvanlarda karaciğer ve kaslarda depolanan karbonhidrat formudur, hızlı enerji kaynağıdır. Lifler (selüloz, hemiselüloz, pektin vb.) ise sindirilemeyen, bağırsak sağlığı için kritik önem taşıyan polisakkaritlerdir.

Enerji sağlama fonksiyonunun yanı sıra karbonhidrat, protein yapımının tasarrufunu sağlar (vücut yeterli karbonhidrat aldığında proteinleri enerji yerine yapıtaşı olarak kullanır). Fazla karbonhidrat tüketimi, özellikle rafine şeker ve yüksek glisemik indeksli gıdalardan alınanlar, obezite, insülin direnci, tip 2 diyabet gibi metabolik sorunlara yol açabilir. Düşük karbonhidratlı diyetler ise ketoz durumuna, uzun vadede yorgunluk, besin ögesi eksiklikleri gibi problemlere neden olabilir. Besin analizinde karbonhidrat miktarı, toplam şeker ve lif oranı önemli parametrelerdir. Günlük diyetin genelde %45-60’lık kısmını karbonhidratlar oluşturur, ancak bu oran kişiden kişiye ve diyet hedeflerine göre değişebilir.

Proteinler (makro besin ögeleri)​


Proteinler, insan vücudunun kas, organ, enzim ve hormon yapısında temel rol oynayan büyük moleküllerdir. Amino asitlerin zincir şeklinde birbirine bağlanmasıyla oluşurlar. Her proteinin amino asit dizilimi kendine özgüdür, vücudun fonksiyonel ve yapısal çok sayıda gereksinimini karşılar. Proteinler kas dokusu onarımı, bağışıklık yanıtı (immünoglobulin üretimi), enzim ve hormon sentezi, kan pıhtılaşma faktörleri gibi çok sayıda mekanizmada kritik rol oynar.

Amino asitler esansiyel (vücutta sentezlenemeyen, besinlerle alınması zorunlu) ve esansiyel olmayan (vücutta sentezlenebilen) olarak ayrılır. Esansiyel amino asitler (örneğin lösin, lizin, valin, treonin, metiyonin vb.) diyetle yetersiz alındığında protein sentezi sekteye uğrar. Yüksek biyolojik değerli protein kaynakları (yumurta, süt, et, balık, soya) tüm esansiyel amino asitleri yeterli oranda içerir. Bitkisel kaynaklı proteinlerin amino asit profili genelde eksik veya dengesizdir, bu nedenle kombine edilerek tamamlanır (ör. tahıl + baklagil).

Protein gereksinimi, kilogram başına ortalama 0.8-1.2 gram olarak önerilir; sporcular, büyüme çağındaki çocuklar, hamileler ve emziren annelerde bu gereksinim artar (1.2-1.7 g/kg/gün). Böbrek hastalığı, karaciğer yetmezliği veya metabolik bozukluklarda ise protein kısıtlaması söz konusu olabilir. Protein fazlası böbreklerin atık yükünü artırabilir, bu da uzun vadede riskli olabilir. Besin analizinde protein kalitesi (amino asit profili) ve miktarı, özellikle diyet planlamada, çocuk beslenmesinde ve sporcu diyetlerinde önemli parametrelerdir.

Yağlar (makro besin ögeleri)​


Yağlar, en yoğun enerji sağlayan makro besin ögesidir (1 gram yağ 9 kalori içerir). Ayrıca yağlar vücudun hormonal düzeni, hücre zarı yapısı, vitaminlerin (A, D, E, K) emilimi, termal izolasyon ve sinir sistemi fonksiyonları için önemlidir. Kimyasal yapılarına göre doymuş, tekli doymamış ve çoklu doymamış yağlar olarak sınıflandırılır. Doymuş yağlar (hayvansal kaynaklar, tereyağı, av eti vb.) yüksek miktarlarda tüketildiğinde kolesterol ve kardiyovasküler risk artışıyla ilişkilendirilir. Tekli doymamış yağ asitleri (zeytinyağı, avokado, fındık) ve çoklu doymamış yağ asitleri (balık, keten tohumu, ceviz) kalp dostu olarak bilinir, omega-3 ve omega-6 yağ asitleri temel yağ asitleridir. Bu yağ asitleri bağışıklık yanıtı, kan pıhtılaşması, beyin gelişimi üzerinde etkilidir.

Trans yağlar ise bitkisel yağların endüstriyel işlenmesiyle veya yüksek sıcaklıklarda kızartma sırasında oluşan yağ asitleridir. Kötü kolesterol (LDL) düzeyini yükseltip iyi kolesterolü (HDL) düşürmesiyle bilinen trans yağlar, kalp-damar sağlığını tehdit eder. Bu nedenle diyetetik uygulamalarda trans yağ kullanımından kaçınılması esastır. Genel olarak günlük enerjinin %25-35’i yağlardan sağlanabilir, ancak doymuş yağ oranı %10’un altına çekilmeye çalışılır. Besin analizinde yağın toplam miktarı, doymuş/doymamış dağılımı ve trans yağ içeriği kayda geçer. Gıdaların etiketlerinde yağ türlerinin ayrıntılı belirtilmesi, tüketicinin seçim yaparken sağlık faktörlerini hesaba katmasına yardımcı olur.

Vitaminler (mikro besin ögeleri)​


Vitaminler, vücudun sentezleyemediği veya yetersiz sentezlediği, enzimatik ve hormonal işlevlere yardımcı organik moleküllerdir. Enerji vermezler, ancak metabolik reaksiyonların çoğunda kofaktör olarak etkin rol oynar, hücre yenilenmesi, bağışıklık, sinir iletimi, kan yapımı, antioksidan savunma gibi alanlarda işlev görürler. Vitaminler yağda çözünen (A, D, E, K) ve suda çözünen (B grubu, C vitamini) olarak iki gruba ayrılır.
1. Yağda çözünen vitaminler: A vitamini (retinol) göz sağlığı, epitel doku bütünlüğü, üreme fonksiyonları ve antioksidan koruma için gereklidir. D vitamini kemik mineralizasyonunda kalsiyum-fosfor dengesi, immün modülasyon ve kas fonksiyonlarında önemlidir. E vitamini (tokoferol) hücresel membranları serbest radikallere karşı korur. K vitamini kan pıhtılaşma faktörlerini ve kemik sağlığını destekler. Bu vitaminlerin fazlası vücutta depolanabilir, bu nedenle aşırı tüketiminde toksik etkiler görülebilir.
2. Suda çözünen vitaminler: B grubu (B1 tiamin, B2 riboflavin, B3 niasin, B6 piridoksin, B12 kobalamin, folat vb.) ve C vitamini bu sınıfa girer. Pek fazla depolanmazlar, düzenli alımları gerekir. B12 ve folat eritrosit yapımı, sinir sistemi sağlığı ve DNA sentezinde yer alır. Yetersizliği megaloblastik anemi ve nörolojik sorunları getirir. B6 enzimatik reaksiyonlarda koenzim rolü oynar, B1 glukoz metabolizmasında, B2 ve B3 enerji üretiminde, B5, B7 gibi diğer B vitaminleri de benzer metabolik süreçlerde faaliyet gösterir. C vitamini (askorbik asit) kollajen sentezi, demirin emilimi, bağışıklık güçlendirme ve antioksidan fonksiyonlarıyla öne çıkar. Eksiklikleri (iskorbüt gibi) ciddi tabloya yol açar.

Besin analizinde vitamin içeriği, gıdanın hasat, saklama, pişirme koşullarına göre dalgalanabilir. Aşırı ısı, ışık, oksijen, suda çözünen vitaminlerin kaybına yol açabilir. B1, B2, C gibi vitaminler ısıl işlemle kolayca parçalanabilir. Bu nedenle besinleri mümkün olduğunca taze ve doğru pişirme yöntemiyle hazırlamak önemlidir. Vitamin yetersizlikleri coğrafi veya sosyoekonomik nedenlerle, yanlış beslenme alışkanlıklarıyla veya kronik hastalıklar nedeniyle gelişebilir. Aynı şekilde vitamin fazlalığı (hipervitaminoz) da nadir de olsa tamamlayıcı takviyelerin aşırı kullanımında görülür.

Mineraller (mikro besin ögeleri)​


Mineraller, inorganik elementler olarak vücudun anatomik yapısında (kemik, diş gibi), sıvı-elektrolit dengesinde, enzim ve hormon aktivitelerinde rol alır. Makro mineraller (kalsiyum, fosfor, magnezyum, potasyum, sodyum, klor vb.) ve iz mineraller (demir, çinko, iyot, selenyum, bakır, mangan, flor, vb.) şeklinde sınıflandırılır. Günlük gereksinimleri mg veya mikrogram düzeyinde değişir, eksiklikleri veya fazlalıkları ciddi metabolik bozukluklara sebep olabilir:
• Kalsiyum: Kemik ve diş sağlığı, kas kasılması, sinir iletimi için elzemdir. Süt ürünleri, koyu yeşil yapraklı sebzeler, baklagillerde bulunur. Eksikliği osteopeni, osteoporoz veya çocuklarda raşitizm, kas krampları, kalp ritim bozukluklarıyla ilişkilidir.
• Fosfor: Kemik ve diş yapısı, hücre zarındaki fosfolipidler, ATP sentezi için gereklidir. Süt, et, kuruyemiş, tahıllarda bulunur. Fazlası böbrek hastalarında hiperfosfatemi yaparak kemik-mineral dengeyi bozar.
• Sodyum: Hücre dışı sıvılarda ana katyondur, sıvı-elektrolit dengesi ve sinir iletimi açısından önemlidir. Fazlası hipertansiyon riskini büyütür.
• Potasyum: Hücre içi katyondur, kalp kası dahil kasların kontraksiyonunda, sinir iletiminde, pH dengesinde rol oynar. Meyveler (özellikle muz, kavun), kurubaklagiller, patates zengin kaynaklardır. Eksikliği hipokalemi, fazlalığı hiperkalemi yaşamı tehdit eden kalp ritmi sorunlarına yol açabilir.
• Demir: Hemoglobin ve miyoglobinde oksijen taşıma, enzim sistemi fonksiyonlarında kritik rol oynar. Eksikliği demir eksikliği anemisine neden olur. Kırmızı et, sakatat, kurubaklagil, pekmez gibi gıdalar demirce zengin. C vitamini desteklerken çay, kahve demir emilimini engelleyebilir.
• Çinko: Yüzlerce enzimin yapısında yer alır, büyüme, bağışıklık, yaraların iyileşmesi, üreme fonksiyonları için gereklidir. Eksikliği çocuklarda büyüme geriliği, cilt lezyonları, iştah kaybı, bağışıklık zayıflığı yapar.
• İyot: Tiroit hormon sentezinde kullanılır, eksikliği guatr, hipotiroidi ve gebelikte ağır tablolarda kretenizm doğurabilir. Deniz ürünleri, iyotlu tuz, su iyot kaynağı olabilir.
• Selenyum: Antioksidan enzimlerde (glutatyon peroksidaz) önemli, immün sistem ve tiroit fonksiyonlarında yer alır. Eksikliği kas, kalp, tiroit bozukluklarına neden olur.

Bu minerallerin her birinde diyette dengesizlik (fazla veya az) sağlık sorunlarını tetikler. Besin analizinde kalsiyum, fosfor, demir, çinko gibi belli başlı mineraller ve gıdanın biyoyararlılığı incelenir.

Besin analiz yöntemleri ve uygulamaları​


Makro ve mikro besin ögelerini belirlemek için laboratuvar analiz teknikleri geliştirilmiştir. Temel olarak şu uygulamalar öne çıkar:
1. Proksimat analiz: Karbonhidrat (azot dönüşüm yöntemiyle), protein (Kjeldahl yöntemi), yağ (Soxhlet ekstraksiyonu), su ve kül (mineral) miktarını tespit eden klasik yöntemdir. Gıdanın ana kimyasal bileşimini oransal olarak raporlar.
2. Spektroskopik yöntemler: AAS (atomik absorbsiyon spektrofotometrisi), ICP (indüktif eşleşmiş plazma) gibi yöntemlerle mineral analizi yapılır. Çok düşük düzeylerde dahi demir, çinko, kalsiyum vb. elementlerin miktarı tespit edilebilir.
3. HPLC/UPLC: Vitamin analizinde (özellikle B, C, E, karotenoidler vs.) yüksek performanslı sıvı kromatografi yöntemi kullanılır. Gıdalardaki vitaminlerin kantitatif ölçümleri, bu sayede hassas sonuç verir.
4. Kromatografik teknikler (GC/MS): Yağ asidi profili, trans yağ varlığı, kolesterol miktarı gibi analizler gaz kromatografisi ve kütle spektrometrisiyle belirlenir. Böylece doymuş, doymamış, omega-3, omega-6 yağ asitlerinin hangi oranlarda bulunduğu raporlanır.
5. Enzimatik analizler: Karbonhidrat türü, şeker profilinin çözümünde enzimatik metotlar (invertaz, glukoamino- vs. ) kullanılabilir. Laktaz vb. enzimler yardımıyla laktoz, glikoz, galaktoz ayrımına gider.

Besin analizi sonuçları genellikle gıdalara dair besin değeri tablolarına yansıtılır. Bu tablolar, diyetisyen ve sağlık profesyonellerinin diyet planlaması için temel referans niteliğindedir. Örneğin gıda takviyeleri üretiminde, etiket hazırlama süreçlerinde, yasal regülasyonlarda bu veriler esas alınır. Ayrıca gıdaların coğrafi bölgeye, mevsime veya işleme yöntemine göre değişen besin içerikleri de analiz verileriyle kıyaslanır.

Makro ve mikro besin eksiklikleri ve fazlalıkları​

1. Protein yetersizliği: Gelişmekte olan ülkelerde veya düşük sosyoekonomik segmentlerde protein-enerji malnütrisyonu (PEM), çocuklarda büyüme geriliği, kas zayıflığı, enfeksiyona yatkınlık ve mental gelişim bozukluklarına yol açar. Kwashiorkor veya marasmus gibi formlar gözlemlenebilir.
2. Sodyum fazlalığı: Aşırı tuz tüketimi hipertansiyon, böbrek ve kalp-damar hastalıklarını tetikler. WHO, günde 5 gramdan az tuz alımını önerir. Toplumlarda ortalama 9-12 gram arasında, bunun azaltılması kalp-damar mortalitesini önemli ölçüde azaltır.
3. Demir eksikliği: Tüm dünyada en yaygın mikro besin eksikliğidir, anemiye, yorgunluğa, bilişsel performansın düşmesine sebebiyet verir. Gebe kadınlar, çocuklar ve ergenler özellikle risk altındadır. Et, ciğer, pekmez, kurubaklagiller gibi demir kaynaklarıyla diyet takviyesi veya demir ilaçları kullanılabilir.
4. İyot eksikliği: Tiroid hormon sentezi bozulur, guatr, hipotiroidi, kretenizm (gelişim bozukluğu) oluşur. İyotlu tuz kullanımı, deniz ürünleri tüketimi, iyot takviyeleriyle kontrol altına alınabilir.
5. Vitamin D eksikliği: Güneş ışığı yetersizliği veya diyet eksikliği, kemik ve kas sağlığını etkiler, çocuklarda raşitizm, yetişkinlerde osteomalazi, bağışıklık zayıflığı, kardiyovasküler risk artışı ile bağlantılı olabilir.
6. Vitamin A eksikliği: Gözde gece körlüğü, ilerleyen safhalarda kseroftalmi ve kalıcı körlükle sonlanabilecek ciddi tabloları tetikler. Gelişmekte olan ülkelerde çocuklarda önemli bir körlük sebebidir. Vitamin A zengin gıdalar (karaciğer, süt, yumurta, turuncu meyveler) ve destek programları kritik.
7. Vitamin B12 eksikliği: Vegan beslenme veya emilim bozukluğu (pernisiyöz anemi) ile ilişkili olabilir. Anemi, nörolojik bozukluklar, yorgunluk, kognitif fonksiyonlarda gerileme görülür.
8. Hipervitaminoz: Özellikle A ve D vitaminlerinin fazlalığı toksik etkilidir. A vitamini fazlası karaciğer hasarı, görmede bozukluk, cilt problemleri; D vitamini fazlası hiperkalsemi, böbrek taşı, damar kalsifikasyonu yapar. Genellikle aşırı takviye alımıyla tetiklenir.

Makro besinler açısından aşırı karbonhidrat (özellikle rafine şeker) alımı tip 2 diyabet ve obeziteyi tetikler. Yağ fazlalığı – özellikle doymuş ve trans yağlar – dislipidemi, kalp hastalığı ve insülin direncini oluşturabilir. Protein fazlalığı ise böbrek fonksiyonlarını uzun vadede zorlayabilir, gereksiz azot yükü yaratır. Kısacası her besin ögesinde eksik/fazla uçların zarar verdiği, dengeli alımın amaçlandığı bir tablo mevcuttur.

Gelecek yönelimler: fonksiyonel gıdalar ve kişiselleştirilmiş beslenme​


Makro ve mikro besin ögelerinin analizi, gıda endüstrisi ve sağlık uzmanlarına yeni gıda tasarımları sunma fırsatı yaratır. Fonksiyonel gıdalar, probiyotik ve prebiyotik takviyeler, zenginleştirilmiş (fortified) ürünler, besin ögelerinin optimal emilimi ve kullanımını arttırmak için formüle edilir. Örneğin demir eksikliğinin yaygın olduğu bölgelerde, demirle zenginleştirilmiş un veya tahıllar halk sağlığı politikaları aracılığıyla dağıtılır. Aynı şekilde sodyum içeriği azaltılmış ekmekler, trans yağsız margarinler, vitamin D eklenmiş süt ürünleri pazara sunulur.

Günümüzde genom bilimi ve nutrigenomik alanındaki gelişmeler, bireyin genetik profiliyle besin ögeleri arasındaki etkileşimi incelemektedir. Bazı kişiler, örneğin kalsiyum emilimi veya laktoz toleransı gibi konularda genetik farklılıklara sahiptir. Kişiselleştirilmiş beslenme konsepti, bu varyasyonları dikkate alarak en uygun makro/mikro besin dağılımını tasarlamayı hedefler. Bu yaklaşım, kronik hastalık riskini düşürmek ve optimal sağlık düzeyine ulaşmak için gelecek vadeder.
Yine dijital diyet uygulamaları, mobil sensörler, giyilebilir cihazlar ve laboratuvar testleri entegre edilerek diyet planlamasının gerçek zamanlı verilerle uyarlanması sağlanabilir. Gıda analizi alanında da yapay zekâ destekli sistemlerin, çeşitli tarama cihazlarının (NIR spektroskopi vb.) market raflarında gıdaya dair anlık veri sunması gibi fikirler öne çıkmaktadır.

Makro ve mikro besin analizinde ortak mesaj​


Bir yandan insanların sağlıklı ve dengeli beslenmeyi sürdürmesi, diğer yandan toplumun besin güvencesini sağlamak, gıda endüstrisinin sorumlu davranmasıyla birlikte ilerler. Makro besin ögeleri açısından karbonhidrat, protein ve yağların kalitesi, dağılımı ve miktarı gözetilirken; mikro besin ögelerinin (vitaminler, mineraller) varlığı, eksikliği veya fazlalığı, besinlerin işlenmesi esnasında bozulması gibi sorunlar da gözden kaçırılmamalıdır. Özellikle çocuklar, gebeler, yaşlılar ve kronik hastalığı olan bireyler hassas gruplardır, onların gereksinimleri daha özenli şekilde karşılanmalıdır. Besin analiz raporlarının yayımlanması, etiketlerde makro/mikro içeriğin açıklanması, hekim ve diyetisyen tavsiyelerinin uygulanması, toplum sağlığını ileriye taşır.

Besin analizi, sadece gıda teknolojisi için değil, klinik diyetetik, halk sağlığı, sporcu beslenmesi, yaşlı bakımı, pediatri gibi geniş disiplinlerde yol gösterici konumdadır. Örneğin bir diyetisyen, danışanına yüksek protein, düşük sodyum, yeterli demir içeren menüler önerecekse gıdanın laboratuvar verilerine dayanmak ister. Bir hekim, diyabetik bir hastanın karbonhidrat miktarı kısıtlı menüye ihtiyacı olduğunu savunurken yine gıdaların analizine gereksinim duyar.

Tıp, diyetetik ve gıda kimyası iş birliğiyle edinilen bilgiler, makro ve mikro besin öğelerini hayatın her sahnesinde doğru şekilde kullanmayı, hem var olan hastalıkları yönetmeyi hem de koruyucu nitelikte sağlıklı besin profilleri oluşturmayı mümkün kılar. Bilimsel verilerin güncellenmesiyle, yenilikçi analiz yöntemlerinin uygulanmasıyla ve kamuoyuna düzgün aktarılan bilgilendirmeyle beslenme ve sağlık arasındaki bağ daha güçlü hale gelecektir. Bu süreçte insanların bilinçlenmesi, besin etiketlerini okuma ve anlayabilme, gıda kaynaklarının sürdürülebilir şekilde yönetilmesi, toplumsal refahın ayrılmaz parçasıdır. Beslenme; makro ve mikro düzeyde çok yönlü bir planlamayla, insan biyolojisiyle uyumlu şekilde yürütüldüğünde optimal sağlığa katkı sunar.
 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe