Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Aort Anevrizmaları ve Diseksiyon

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Aort Anevrizmaları ve Diseksiyon​


Aort, kalpten çıkan ve oksijenlenmiş kanı tüm vücuda taşıyan en büyük arterdir. Yüksek basınç altında kanı periferik dokulara iletmekle görevli olan bu majör damar, kendi içinde karmaşık histolojik katmanlar barındırır. Tunika intima, tunika media ve tunika adventisya adını alan üç temel tabaka, aortun rijitliğini ve aynı zamanda esneklik kapasitesini düzenleyen bir yapısal bütünlük oluşturur. Bu katmanların herhangi bir seviyede zayıflaması veya yapısal bozulması sonucu aort duvarında genişleme veya yırtılma meydana gelebilir. Aort anevrizmaları ve diseksiyon, kalp ve damar cerrahisinin önemli konuları arasında yer alır ve ciddi morbidite ile mortalite riskleri taşır. Hem klinik seyirleri hem de tedavi yaklaşımları açısından geniş bir yelpazeye yayılan bu patolojilerin anlaşılması ve yönetimi, multidisipliner bir yaklaşımı gerekli kılar. Farklı yaş gruplarından hastalarda, farklı klinik tablolarla ortaya çıkabilen bu lezyonların ortak paydası, aort duvarının direncini azaltan patofizyolojik süreçlerdir.

Aort anevrizması, aort çapının normalin belirgin şekilde üzerinde genişlemesi olarak tanımlanır. Literatürde genellikle aortun etkilenen segmentinin normal çapının 1,5 katından daha fazla genişlemesi anevrizma olarak kabul edilir. Bu genişleme, damarın duvarında ilerleyici bir zayıflama ve gerilme artışıyla ilişkilidir. Aort diseksiyonu ise aortun iç tabakasında (intima) oluşan bir yırtıkla başlar. Kan, bu yırtıktan geçerek aortun orta tabakasına (media) ilerler ve burada gerçek lümen ile sahte lümen adı verilen iki ayrı kan akım yolu oluşur. Diseksiyon sonucunda kan akışının bozulması, vasküler yapının ciddi şekilde zedelenmesi ve perikardiyal efüzyon gibi yaşamı tehdit eden durumlar ortaya çıkabilir.

Tanım ve Sınıflandırma​


Aort anevrizmaları makroskopik olarak fusiform ve sakküler olmak üzere iki temel alt tipi içerir. Fusiform anevrizmalar, aortun çevresini dairesel biçimde tutarak bir silindir şeklinde genişlemeye neden olur. Sakküler anevrizmalar ise damar duvarının sınırlı bir bölümünde, kese biçiminde bir çıkıntı meydana getirir. Sakküler lezyonlar, sınırlı alanda daha yüksek gerilme ve basınç kuvvetlerine maruz kaldıkları için rüptür riskini daha fazla taşır. Aortun etkilenen segmentine göre torasik aort anevrizmaları, abdominal aort anevrizmaları veya torakoabdominal aort anevrizmaları şeklinde alt gruplar tanımlanır. Torasik aort anevrizmaları ascending (yükselen), aort arkusu (kavis) ve descending (inen) torasik aort bölgelerinde oluşabilir. Abdominal aort anevrizmaları ise renal arterlerin altında, infrarenal bölgede sık görülmekle birlikte böbrek arterlerinin üzerinde suprarenal yerleşim de gösterebilir.

Aort diseksiyonu, Stanford ve DeBakey olarak adlandırılan iki temel sınıflandırma üzerinden tanımlanır. Stanford tip A diseksiyon, ascending aortu tutan veya bu segmenti içine alan tüm diseksiyonları kapsar. Tip B diseksiyon ise ascending aortu tutmayan, inen torasik aorttan itibaren başlayan diseksiyonları ifade eder. DeBakey sınıflandırması ise diseksiyonun başlangıç yerini ve ilerleyişini daha ayrıntılı biçimde kategorize eder. Tip I, ascending aortta başlayıp ark ve descending aortu içine alan diseksiyonları ifade eder. Tip II, sadece ascending aort ile sınırlı diseksiyonları kapsar. Tip III, inen torasik aortta başlayıp distal bölgeleri tutan diseksiyonları tanımlar. Tüm bu sınıflamalar, doğru tedavi stratejilerinin belirlenmesi açısından kritik önemdedir.

Epidemiyoloji​


Aort anevrizmaları, özellikle yaşlı popülasyonda sık görülmekle birlikte, genetik geçişli bağ dokusu hastalıklarında daha genç hastalarda da rastlanabilir. Abdominal aort anevrizmaları, torasik aort anevrizmalarına göre daha yaygındır. Özellikle 60 yaş üstü erkeklerde infrarenal abdominal aort anevrizması insidansı artar. Sigara içme öyküsü ve hipertansiyon varlığı da risk düzeyini belirgin biçimde yükseltir. Torasik aort anevrizmalarının genel popülasyondaki insidansı daha düşük olsa da, bu segmentteki genişlemeler sıklıkla konnektif doku bozuklukları, ailesel hipertansiyon öyküsü, Marfan sendromu ve biküspit aort kapağı gibi genetik ve anatomik faktörlerle ilişkilidir.

Aort diseksiyonu, anevrizmaya göre daha az sıklıkla görülmekle birlikte, akut tablo ve yüksek mortalite oranlarıyla acil bir durum olarak önem taşır. Diseksiyon insidansı, özellikle hipertansif bireylerde ve ileri yaş gruplarında artış gösterir. Ehlers-Danlos, Marfan, Loeys-Dietz gibi bağ dokusu hastalıkları, aort diseksiyonuna yatkınlık sağlayan genetik temelli bozukluklar arasında yer alır. Sağlıklı genç popülasyonda diseksiyon daha seyrek görülmekle birlikte yoğun egzersiz, travma ve koarktasyon gibi durumlar risk etkeni olabilir. Tüm bu epidemiyolojik veriler, toplumsal tarama stratejilerini ve koruyucu tıp uygulamalarını şekillendirmede önemli rol oynar. Yapılan çalışmalarda, özellikle erkek popülasyonda 65 yaş üstü bireyler arasında infrarenal abdominal aort anevrizması görülme oranının %4-8 arasında değiştiği raporlanmıştır. Torasik aort anevrizmalarında ise daha geniş yaş aralığında görülmekle birlikte toplam insidansın daha düşük olduğu bilinmektedir.

Etiyoloji ve Patofizyoloji​


Aort duvarı, iç kısımdan dışa doğru intima, media ve adventisya tabakalarından oluşur. Normal bir aort duvarında elastik lameller ile kollajen lifleri optimal bir şekilde düzenlenmiştir. Bu düzen, hem elastikiyet hem de dayanıklılık açısından dengenin korunmasını sağlar. Anevrizma gelişiminde veya diseksiyonda en kritik süreçlerden biri, tunika media tabakasının yapısal bütünlüğünün bozulmasıdır. Media tabakasında yer alan düz kas hücreleri ve elastik lifler, yüksek basınca karşı mekanik direncin temel unsurlarıdır. Hipertansiyon, kronik inflamatuar süreçler, aterosklerotik birikimler ve genetik mutasyonlar bu bölgenin zayıflamasına yol açar. Zaman içinde oluşan yapısal bozukluklar, aortun genişlemesini veya intimal yırtığa zemin hazırlayan defektlerin oluşmasını tetikler.

Bazı genetik hastalıklarda kollajen ve elastin sentezindeki bozukluklar aort duvarında belirgin zayıflamaya neden olur. Marfan sendromu, fibrillin-1 genindeki mutasyonlara bağlı gelişen ve bağ dokusunda çok yönlü defektlere yol açan bir tablodur. Aort kökü ve ascending aort segmentinde anevrizma oluşumuna sıkça rastlanır. Ehlers-Danlos sendromu da kollajen sentezinde önemli defektlere neden olarak vasküler komplikasyon riskini artırır. Bu hastalık grubunda aort duvarının esneme yeteneği azaldığı gibi, rüptür riski de oldukça yüksek seyreder.

Hipertansiyon, aort anevrizma ve diseksiyonunun kazanılmış en önemli risk faktörü olarak öne çıkar. Sürekli yüksek basınç, aort duvarındaki mekanik yükü artırır. Medial katmandaki elastik liflerin ve düz kas hücrelerinin dejenerasyonu, hipertansiyonun uzun dönemde yol açtığı en önemli hasarlardan biridir. Ateroskleroz, özellikle abdominal bölgede anevrizma oluşumuna katkıda bulunur. Lipid birikimi ve kronik inflamasyon, endotel ve media tabakasında hasara neden olur. Sigara içiciliği, kronik inflamasyonu artırarak ve kollajen metabolizmasını bozarak anevrizma gelişim riskini büyütür. Yüksek kolesterol ve diyabet gibi diğer metabolik faktörler de ek risk yaratır.

Klinik Bulgular ve Semptomlar​


Aort anevrizmaları genellikle uzun yıllar sessiz seyredebilir. Özellikle abdominal aort anevrizması, rutin fizik muayene veya görüntüleme sırasında tesadüfen keşfedilebilir. Bazen karın muayenesinde palpe edilebilen bir kitle, üfürüm ya da karın ağrısı ile kendini belli eder. Torasik anevrizmalarda göğüs ağrısı, sırt ağrısı veya nefes darlığı görülebilir. Anevrizma belirli bir büyüklüğe ulaşana kadar semptomlar minimal veya belirsiz olabilir. Ancak çap artışıyla birlikte, komşu dokulara ve organlara bası semptomları ortaya çıkabilir. Özellikle inen torasik aort anevrizmaları, omurgaya doğru bası yaparak sırt ağrısına neden olabilir. Abdominal aort anevrizmaları ise ureter veya sindirim sistemi organlarını etkileyerek karın ağrısı veya gastrointestinal semptomlar meydana getirebilir.

Aort diseksiyonu, tipik olarak aniden başlayan şiddetli göğüs ağrısı veya sırt ağrısı ile karakterizedir. Ağrının yırtıcı, bıçak saplanır tarzda tarif edilmesi klinik açıdan önemli bir ipucudur. Stanford tip A diseksiyonu, ascending aortu tuttuğu için aort kapak yetmezliği, perikard tamponadı veya koroner arterlerin ostiyalarını etkileyerek akut miyokart iskemisine yol açabilir. Tip B diseksiyonda ise ağrı genellikle sırt bölgesinde ve inen aortun izlendiği hat boyunca hissedilir. Diseksiyon ilerledikçe, spinal arter veya viseral arterler gibi kollateral damarların beslediği organlarda iskemik komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Akut bir diseksiyon tablosunda kan basıncında ani değişiklikler, taşikardi, hipotansiyon ve şok gelişmesi olasıdır. Farklı ekstremiteler arasında tansiyon farkı veya nabız deficitinin saptanması da diseksiyonda önemli klinik bulgular arasındadır.

Bazen diseksiyon, aort anevrizması varlığının üzerine eklenen bir komplikasyon olarak gelişebilir. Anevrizmanın incelmiş ve zayıf duvarı, intimal yırtık oluşumuna uygun bir zemin yaratır. Özellikle kontrolsüz hipertansiyonu olan bireylerde, aort çapı arttıkça diseksiyon riski yükselir. Bunun yanı sıra iatrojenik yaralanmalar, kateter uygulamaları veya cerrahi girişimler sonrasında da aort diseksiyonu görülebilir. Ağrının niteliği, radyasyonu ve başlangıç zamanı, klinik değerlendirme sırasında kritik önem taşır. Hastanın altta yatan risk faktörleri veya genetik hastalık öyküsü de hekimin tanı yönlendirmesinde yardımcı olur.

Tanı ve Görüntüleme Yöntemleri​


Aort patolojilerinin tanısında en önemli aşama, detaylı bir anamnez ve fizik muayenedir. Hastanın mevcut semptomları, risk faktörleri, aile öyküsü ve ek hastalıkları tanı sürecinin temelini oluşturur. Akut şiddetli göğüs ağrısı, sırt ağrısı ve hipotansiyon gibi bulgularla başvuran hastalarda aort diseksiyonu akla gelmelidir. Abdominal palpasyonda kitle hissedilmesi ve üfürüm duyulması ise abdominal aort anevrizması şüphesini güçlendirir. Kan basıncında lateralize farklar veya nabız kaybı gibi bulgular da diseksiyon lehine ipucu verir.

Görüntüleme yöntemleri içinde transtorasik ekokardiyografi (TTE), transözofageal ekokardiyografi (TEE), bilgisayarlı tomografi (BT) ve manyetik rezonans anjiyografi (MRA) temel araçlardır. TTE, acil koşullarda hızlı bir ilk değerlendirme sağlar ancak aort arku ve inen torasik aort segmentlerini değerlendirmede kısıtlı kalabilir. TEE, invazif bir yöntem olmakla birlikte aort duvarını ve kapak yapısını daha ayrıntılı görme olanağı tanır. Yüksek sensitivite ve spesifitesi nedeniyle diseksiyonun akut tanısında önemli bir rol üstlenir. BT anjiyografi, kontrast madde kullanarak aortun kesitsel görüntülerini hızlı ve detaylı biçimde sunar. Bu yöntem, diseksiyonun entry (giriş) ve re-entry (yeniden giriş) noktalarını, sahte lümen ve gerçek lümen ayrımını, anevrizmanın boyutunu, komşu dokularla ilişkisini net olarak gösterir. MRA ise radyasyon kullanmayan bir yöntem olduğundan özellikle takip protokollerinde ve genç hastalarda tercih edilebilir. Ancak akut durumda zaman alıcı olması dezavantaj yaratabilir.

Laboratuvar testleri, aort patolojilerinin tanısında direk bir role sahip değildir. D-Dimer, akut diseksiyonda artış gösterebilir ancak bu her zaman yeterli spesifite sağlamaz. Biyokimyasal parametreler, semptomların ayırıcı tanısında ve ek organ hasarlarının değerlendirilmesinde yararlı olabilir. Miyokart hasarını değerlendirmek için troponin düzeyleri, böbrek fonksiyonlarını gözlemek için üre ve kreatinin değerleri, kan tablosu ve pıhtılaşma profili gibi parametreler, tedavi planı ve cerrahi hazırlık aşamalarında önem taşır. Klinik kuşku yüksekse ve diğer muayene bulguları diseksiyon lehine ise görüntüleme yöntemleriyle hızla doğrulama yapılmalıdır. Aksaklıklarda veya gecikmelerde mortalite hızla yükselir.

Tedavi Yaklaşımları​


Aort anevrizmalarında ve diseksiyonlarında tedavi yaklaşımı, lezyonun lokasyonu, boyutu, semptomların şiddeti ve hastanın genel durumuna göre belirlenir. Cerrahi müdahale, endovasküler stent greft yerleştirme ve medikal tedavi başlıca seçeneklerdir. Tedavinin amacı, rüptür riskini veya diseksiyon progresyonunu önlemek ve semptomları gidermektir. Torasik aort anevrizmalarında, özellikle ascending aort segmentinde veya kök bölgesinde bulunan genişlemeler, cerrahi girişimlerin daha erken dönemde planlanmasına neden olur. Çap büyüklüğü ve hastanın ek risk faktörleri, operasyon zamanlamasında rol oynar. Diseksiyon söz konusu olduğunda aciliyet derecesi daha da yükselir. Stanford tip A diseksiyonlar, sıklıkla hemen cerrahi ya da endovasküler onarım gerektirir. Tip B diseksiyonlarda ise öncelikle medikal tedavi ve kan basıncı kontrolü esastır. Refrakter ağrı, ilerleyici anevrizma oluşumu, organ perfüzyon bozukluğu gibi durumlarda endovasküler veya cerrahi müdahale gündeme gelebilir.

Seçilmiş vakalarda, özellikle infrarenal abdominal aort anevrizmalarında endovasküler anevrizma onarımı (EVAR) giderek daha fazla uygulanmaya başlanmıştır. Bu yaklaşım, açık cerrahiye göre daha az invaziv olması ve hastanın iyileşme sürecini kısaltması nedeniyle tercih edilir. Benzer şekilde torasik aort anevrizmaları veya diseksiyonlar için de thoracic endovascular aortic repair (TEVAR) yaygınlaşmıştır. Ancak endovasküler yöntemlerin uygunluğu, aort anatomisine, boyun (neck) bölgesinin uzunluğuna, dallanan arterlerin konumuna ve duvar kalitesine bağlıdır. Uygun olmayan anatomi veya dalların kritik noktalarda yer aldığı durumlarda açık cerrahi girişim gerekebilir.

Cerrahi Yöntemler​


Cerrahi tedavi, çeşitli greft türlerinin aortun hasarlı segmentine yerleştirilmesini içerir. Ascending aort ve aort kökü anevrizmalarında, aort kapağının da dahil olduğu karmaşık girişimler yapılabilir. Greft seçiminde, hekimler genellikle dakron veya politetrafloroetilen (PTFE) gibi sentetik materyalleri kullanır. Eğer aort kapak aparatında bozukluk varsa, aort kapak replasmanı veya koruyucu prosedürler de gündeme gelir. Bazı durumlarda Bentall ameliyatı denilen prosedür uygulanarak aort kapağı, aort kökü ve ascending aort birlikte değiştirilir. Ancak hastanın aort kapağı korunabilecek durumdaysa, David ameliyatı gibi kök onarım teknikleri tercih edilir.

Aort arkusunda yer alan patolojilerde cerrahi daha komplike hale gelir. Aort arkusundan çıkan baş-boyun damarlarının korunması, selektif beyin perfüzyonu, kardiyopulmoner bypass, derin hipotermik sirkülatuar arrest gibi özel tekniklerin kullanılması gerekir. Arkus cerrahisi sırasında serebral koruma uygulamaları büyük önem taşır çünkü bu segmentte yapılan girişimler, beyin kan akışını doğrudan etkileyebilir. Diseksiyon cerrahisinde, giriş yeri ve yırtığın uzanımı dikkate alınarak gerçek lümen rekonstrüksiyonu ve sahte lümen kapatılması hedeflenir. Rüptür riski yüksek, inen torasik aort disseksiyonlarında endovasküler girişimler öncelikli seçenek olsa bile anatomik nedenler cerrahi tedaviyi zorunlu kılabilir.

Abdominal aort anevrizması cerrahisinde, anevrizmal segment çıkarılarak yerine sentetik greft yerleştirilir. Böbrek veya iç organ arterlerinin orijin aldığı bölgede bulunan torakoabdominal anevrizmalarda ise süreç daha karmaşıklaşır. Çölyak arter, böbrek arterleri ve mezenterik arterler gibi büyük dalların reimplante edilmesi veya bypass ile yeniden kanlandırılması gerekir. Bu yüksek riskli cerrahi girişimlerde perioperatif mortalite ve morbidite oranları artar. Modern teknolojiler ve deneyimli cerrahi ekipler sayesinde başarı şansı yükselmiş olsa da tam iyileşme süreci uzun ve zorlu olabilir. Erken dönemde greft enfeksiyonu, anastomoz hattı kanaması veya spinal kord iskemi gibi komplikasyonlar görülme ihtimali vardır.

Endovasküler Girişimler​


Endovasküler yöntemler, açık cerrahiye göre daha az travmatik olduğu için son yıllarda yaygınlaşmıştır. Kateter bazlı tekniklerle anevrizma veya diseksiyon bölgesine stent greft yerleştirilerek sahte lümen kapatılır ve gerçek lümen korunur. Bu yaklaşımda femoral veya aksiller arter yoluyla kılavuz teller ve kateter sistemleri ilerletilir. Uygun pozisyonun belirlenmesi sonrası, kendiliğinden genişleyen veya balonla açılan stent greft sistemi diseksiyon ya da anevrizma bölgesine bırakılarak kan akışı düzenlenir. Diseksiyonlarda giriş yeri kapatılarak sahte lümene giden kan akımının önüne geçilir. Anevrizmal kesede basınç düşer ve rüptür riski azalır.

Endovasküler yöntemler, özellikle inen torasik aort diseksiyonlarında (Stanford tip B) ve infrarenal abdominal aort anevrizmalarında geniş kabul görür. Komorbiditesi yüksek hastalarda veya cerrahi riskin yüksek olduğu durumlarda ilk tercih haline gelebilir. Ancak her vakada uygulanması mümkün değildir. Aortun kavisli veya çok dallı segmentlerinde, greftin iyi oturması ve sızıntı (endoleak) olmaması için yeterli sağlam damar boynu gereklidir. Ayrıca stent greftin yerleşeceği alanın çapı, uzunluğu ve eğriliği de önem taşır. Özellikle torakoabdominal aort anevrizmalarında ya da arkus diseksiyonlarında dal veren büyük damarların korunması, branşlı veya fenestralı greft tasarımları gerektirebilir. Bu tip özel tasarımlar, standart cihazlara göre daha karmaşık ve maliyetli olmakla beraber, seçilmiş vakalarda etkin sonuçlar sağlar.

Endovasküler onarımın avantajları arasında kısa yoğun bakım süresi, daha az kan kaybı, daha az ağrı ve hızlı rehabilitasyon yer alır. Bununla birlikte endovasküler işlem sonrası hastaların düzenli takip altında olması şarttır. Stent greftte yer değiştirme, endoleak veya greft kırılması gibi geç komplikasyonlar ortaya çıkabilir. Özellikle yıllık ya da altı aylık aralıklarla BT anjiyografi veya MRA ile taramalar yapmak, olası sorunları erken dönemde tespit etme açısından kritiktir. Bazı olgularda ek girişimler veya düzeltici cerrahi müdahaleler gerekebilir.

Medikal Yönetim​


Aort anevrizmaları ve diseksiyonunda medikal tedavi, temel olarak kan basıncını kontrol etmek ve damar duvarındaki basınç yükünü azaltmak üzerine kuruludur. Beta-blokerler, kalp debisini ve kan basıncını düşürerek aort duvarına binen stresi hafifletir. Özellikle akut aort diseksiyonunda, beta-blokerler ilk sırada tercih edilen ilaç grubudur. Ardından angiotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri veya anjiyotensin II reseptör blokerleri (ARB) devreye sokularak hedef kan basıncı değerleri elde edilmeye çalışılır. Kısa etkili vasodilatörler (örneğin sodyum nitroprussid) de kullanıma girer ancak bu ilaçların tek başlarına kullanımı, refleks taşikardi yoluyla aort duvarındaki kesme kuvvetini artırabilir. Bu nedenle mutlaka beta-blokerlerle birlikte verilmesi önerilir.

Kronik dönemde de hedef, sistolik kan basıncının 120-130 mmHg aralığında, hatta bazen daha da düşük seviyede tutulmasıdır. Lipid düşürücü tedaviler, özellikle aterosklerotik kaynaklı anevrizmalarda fayda sağlayabilir. Statin grubu ilaçlar, lipid profilini düzenlemenin yanı sıra pleiotropik etkileriyle endotelyal fonksiyonları da destekler. Antiplatelet tedaviler, kardiyovasküler riski yüksek hastalarda ek koruma sağlayabilir. Özellikle diseksiyonda veya anevrizmada ek trombotik olayların önlenmesi için doktorun değerlendirmesiyle uygun antitrombosit tedavisi düzenlenebilir. Ancak anevrizma veya diseksiyonlu hastalarda ilaç tedavisi planlanırken, kanama riski ve olası girişimler göz önünde bulundurulmalıdır.

Yaşam tarzı düzenlemeleri de medikal yönetimin ayrılmaz parçasıdır. Sigaranın bırakılması, uygun kilo kontrolü, düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme kardiyovasküler risk profilini iyileştirir. Hastalara ağır kaldırma veya izometrik egzersizlerden kaçınmaları, aşırı stres ve kontrolsüz hipertansiyondan sakınmaları önerilir. Özellikle bağ dokusu hastalığı olan bireyler, aort çapında ani değişikliğe yol açabilecek travmatik sporlardan uzak durmalıdır. Medikal tedavi ve düzenli takip, küçük çaplı veya cerrahi sınırın altında kalmış anevrizmalarda uzun süre stabil seyir sağlayabilir. Ancak çapın hızlı büyümesi, semptomların artması veya diseksiyon bulgularının belirginleşmesi halinde cerrahi veya endovasküler tedavi gündeme gelir.

Komplikasyonlar ve Mortalite​


Aort anevrizması veya diseksiyon, erken ve geç dönemde çok çeşitli komplikasyonlara yol açabilir. Anevrizmanın en ciddi komplikasyonu rüptürdür. Rüptür, kontrolsüz kan kaybına ve hayati organ perfüzyonunun bozulmasına neden olarak yüksek mortalite oranı taşır. Torasik bölgede oluşan rüptür, hemotoraks veya perikard tamponadı gibi durumları tetikleyebilir. Abdominal bölgede rüptür, retroperitoneal veya intraperitoneal kanamaya yol açabilir. Aort diseksiyonunda ise gerçek lümenden sahte lümene kaçan kan, komşu arterlerin orijinlerini tıkayabilir ve akut iskemik komplikasyonlar yaratabilir. Böbrek yetmezliği, bağırsak nekrozu, parapleji veya ekstremite iskemisi gibi organ kayıplarına varan durumlar gözlenebilir.

Bazı hastalarda, özellikle aort diseksiyonunun yırtık hattı aort kapak seviyesine yakınsa, akut aort yetmezliği gelişebilir. Bu tablo, kalp debisinde ciddi dalgalanmalara ve pulmoner ödem gibi sorunlara yol açar. Perikard tamponadı, kanın perikard boşluğunda birikmesi sonucu kalp dolumunu engelleyerek ani kardiyojenik şoka neden olabilir. Serebral perfüzyonun bozulması veya aort arkus dallarının etkilenmesi sonucunda inme görülebilir. Tüm bu komplikasyonlar klinik yönetim süresince sıkı takip ve hızlı müdahale gerektirir. Cerrahi girişimlerde de anastomoz hattından kaynaklanan kanama, greft enfeksiyonu, parapleji, böbrek yetmezliği ve çoklu organ disfonksiyonu gibi komplikasyonlar ortaya çıkabilir.

Endovasküler girişimler sonrası endoleak, stent greftin çevresinden veya greft duvarından sızan kanın anevrizma kesesine akması anlamına gelir. Bu durumda anevrizma basıncında yeterli azalma sağlanamaz ve rüptür riski devam eder. Takip sırasında endoleak tipi belirlendikten sonra ek bir girişim veya düzeltici işlemler yapılabilir. Ayrıca greft migrasyonu ya da stent çökmesi de geç dönemde müdahale edilmesi gereken komplikasyonlardandır. Mortalite oranları, diseksiyonun tipine, anevrizmanın çapına, hastanın yaşına ve eşlik eden komorbiditelere göre değişir. Acil cerrahi gerektiren durumda, tedavi edilmemiş aort diseksiyonlarında birkaç gün içinde ölüm oranının çok yüksek olduğu, tedavi olanağı bulunmayan ağır rüptürlerde ise saatte %1-2 oranında mortalite artışı olduğu bildirilir. Mevcut tıbbi ve cerrahi gelişmelere rağmen bu hastalıklarda prognoz, teşhisin erken konması ve hızlı müdahaleyle yakından ilişkilidir.

Aort anevrizmaları ve diseksiyon, kalp ve damar cerrahisinin en zorlu ve önemli alanlarından birini oluşturur. Lezyonun anatomik konumu, hastanın klinik tablosu ve ek risk faktörleri tedavinin başarısında belirleyici rol oynar. Mevcut klinik uygulamalarda görüntüleme teknolojilerinin gelişmesi, cerrahi tekniklerin çeşitlenmesi ve endovasküler yöntemlerin artan kullanımıyla mortalite ve morbidite oranlarında önemli azalmalar sağlanmıştır. Yine de bu hastalık grubunda her zaman dikkatli takip, doğru zamanda doğru müdahale ve etkin medikal kontrol en temel ilkeler arasında yer alır. Genetik ve ailevi faktörlerin söz konusu olduğu durumlarda erken yaşlardan itibaren düzenli muayeneler, rutin görüntülemeler ve önleyici yaklaşımlar uygulanabilir. Anevrizma çapı belirli eşik değerleri aşan, hızlı büyüme gösteren veya ciddi semptomlara neden olan olgularda cerrahi ya da endovasküler tedavi tercih edilir.

Acil diseksiyon vakalarında hızlı tanı ve yönetim hayat kurtarıcıdır. Tip A diseksiyonlar sıklıkla cerrahiye yönlendirilir. Tip B diseksiyonlarda ise öncelikle agresif medikal tedavi uygulanır, komplikasyon geliştiğinde girişimsel yöntemler düşünülür. Diseksiyona sekonder organ fonksiyon bozuklukları veya aort kapak yetmezliği gibi durumlar, tedavi planını daha da karmaşık hale getirebilir. Karın içi organlara giden dalların tıkanması sonucunda akut batın ve bağırsak iskemi riski gibi acil tablolar ortaya çıkabilir. Tüm bu süreçlerin yönetiminde multidisipliner yaklaşım esastır. Kardiyoloji, kalp ve damar cerrahisi, anestezi, radyoloji ve gerekirse diğer branşların işbirliğiyle hasta değerlendirmeleri yapılmalıdır.

Gelecekte gen tedavisi, doku mühendisliği uygulamaları ve daha gelişmiş stent materyalleri gibi yeniliklerin bu alanda önemli ilerlemeler kaydedeceği düşünülmektedir. Koruyucu tıp uygulamaları kapsamında, yüksek riskli popülasyonların taranması ve erken teşhisi önemlidir. Özellikle sigara bırakma programları, hipertansiyon ve hiperlipidemi kontrolü, obezite ile mücadele, diyabet yönetimi, sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz gibi önlemlerin yaygınlaşmasıyla anevrizma ve diseksiyon sıklığının azaltılması hedeflenir. Hasta ve hekim bilincinin yükseltilmesi, risk faktörlerinin daha iyi yönetilmesini sağlar.

Aort anevrizmaları ve diseksiyonun güncel tıpta önemini korumasının temel nedeni, ani ve çoğu zaman beklenmedik şekilde ölümcül komplikasyonlara yol açabilmesidir. Hızla gelişen aort rüptürü veya diseksiyon, ciddi kanama ve organ perfüzyonunda kesintiler oluşturarak dakikalar içinde yaşamı tehdit edebilir. Bu nedenle erken evrede tanı koymak ve en uygun tedavi protokolünü uygulamak hayati önemdedir. Perioperatif bakımın titizlikle yürütülmesi, hedefe yönelik kan basıncı kontrolünün sağlanması, ameliyat sonrası dönemde oluşabilecek komplikasyonların erken tespiti ve müdahalesi, başarılı sonuçların elde edilmesine yardımcı olur. Kapsamlı bakım, yaşam kalitesini yükseltmek ve uzun dönem sağ kalımı artırmak açısından anahtar rol oynar. Aortun yapısal bütünlüğünün bozulduğu bu hastalıklarda, her olgu kişiye özgü şekilde değerlendirilerek optimal tedavi planlanmalıdır. Aortun karmaşık anatomisi ve hemodinamik önemi, tanı ve tedaviyi zorlu kılar. Bu nedenle kalp ve damar cerrahları ile diğer uzmanların yakın işbirliği, güncel kılavuzları takip etmek ve teknolojik gelişmeleri yakından izlemek büyük değer taşır. Bu yaklaşım, aort anevrizmaları ve diseksiyonlarıyla ilişkili morbidite ve mortaliteyi azaltmaya yönelik en etkili stratejiyi oluşturur.
 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe