Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Alternatif Tedaviler ve Bilimsellik

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Alternatif tedaviler ve bilimsellik​


Çağdaş tıp uygulamaları, kanıta dayalı protokoller ve geniş klinik araştırma verileriyle şekillenirken, geleneksel ve tamamlayıcı yöntemler de günümüzde giderek artan bir popülerlik kazanır. “Alternatif tedaviler” genellikle modern tıbbın dışında konumlanan, kimi zaman binlerce yıllık geleneklere dayanan, kimi zaman yeni keşfedilmiş bitkisel ya da enerjisel yaklaşımları içerir. “Bitkisel tedavi ve doğal ürünler” kavramı, insanlığın kadim geçmişinden beri hastalıklarla mücadelede bitkisel kaynakları kullanma pratiğine dayanır. Ne var ki, modern bilimin tıbbi uygulamalara damgasını vurmasıyla birlikte, “doğal” veya “bitkisel” her yaklaşımın etkili ve güvenli olduğunu varsaymak yanıltıcı olabilir. Akademik ve klinik düzlemde “alternatif” sıfatıyla anılan yöntemlerin bir kısmı, aslında tamamlayıcı, integratif veya paramedikal destek olarak modern tedavilerle el ele çalışabilir. Öte yandan, bazı uygulamalar yetersiz kanıt temeline sahip olabilir veya risk unsurları barındırabilir. Bilimsellik ilkesi, her tedavinin (konvansiyonel olsun veya olmasın) güvenlik ve etkinlik analizinin yapılmasını, deneysel ve klinik araştırmalarla desteklenmesini savunur. Bu makalede, alternatif tedavi başlığı altında değerlendirilen bitkisel ve doğal ürün yaklaşımlarının tarihsel kökenleri, kullanım biçimleri, güvenilirlik ve etkililik arayışı, bilimsel araştırma yöntemleri ve regülasyon çalışmaları ele alınacaktır. Ayrıca hasta beklentileri, kültürel değerler, endüstriyel ilgi ve olası riskler de bu çerçevede tartışılacaktır.

Tarihsel kökenler ve yaygın kullanımı​


Bitkisel tedavi ve doğal ürünlerin insanoğlunun sağlık arayışlarında oynadığı rol, antik çağlara kadar uzanır. Günümüz eczacılık bilimi, pek çok ilacın temel bileşenlerinin bitkilerden elde edildiğini kabul eder. Örneğin afyondan türetilen morfin, söğüt kabuğundan esinlenerek sentezlenen aspirin gibi örnekler modern farmakolojinin bitkisel kaynaklara dayalı tarihini yansıtır. Eski Mısır, Çin, Hint (Ayurveda) ve Orta Doğu tıp metinleri, binlerce yıldır çeşitli ot ve doğal karışımı belli hastalıkların tedavisinde kullanır. Bu bilgi aktarımı, kuşaktan kuşağa sözlü gelenek ve deneyime dayansa da, günümüzde kimyasal analiz ve klinik araştırmalarla yeniden değerlendirilerek yer yer bilimsel meşruiyet kazanmıştır.

Alternatif tedavi yaklaşımı, sadece bitkisel karışımlar değil, akupunktur, şifalı dokunuşlar, homeopati, ayurveda, tıbbi aromaterapi ve benzeri geniş bir yelpazeyi kapsar. Bu uygulamaların bir kısmı, “tamamlayıcı” niteliğinde konvansiyonel tedaviyle birlikte kullanıldığında faydalı olabilir. Öte yandan bazı öyküsel anlatımlar ya da bölgesel gelenekler, gerçek bir kanıt temeline sahip olmayabilir. Yine de insanlar, bu yöntemlere sıklıkla ulaşır ve “doğal” olduğu için “zararsız” olduğuna inanır. Bu inanç, bilimsel kontrolden uzak, potansiyel olarak toksik veya etkileşim riski barındırabilen ürünlerin rastgele tüketimine yol açabilir. Günümüzde bu yöntemlerin kullanım alanı, kronik hastalıklarla mücadele (örneğin kanser palyatif tedavisi, romatoid artrit ağrı yönetimi, stres ve anksiyete durumları) veya günlük sağlık sorunlarına (soğuk algınlığı, uykusuzluk) kadar uzanır. Tüm bu alanlarda, etkinlik ve güvenlik soruları kaçınılmazdır ve akademik yaklaşım, bitkisel ve alternatif tedavilerin sistematik incelenmesini şart koşar.

Bitkisel ürünlerin tanımları ve etken maddeler​


“Bitkisel tedavi”, bitkiden elde edilen yaprak, kök, kabuk, çiçek, tohum veya özütlerin kullanılmasıyla hastalıkların önlenmesi veya tedavi edilmesini ifade eder. Son yarım yüzyılda laboratuvar kimyası, bu bitkisel materyallerdeki aktif bileşenleri (alkaloitler, flavonoidler, terpenoidler, fenolik asitler vb.) izole etmeye ve yapılarını aydınlatmaya başladı. Örneğin, zerdeçalın aktif maddesi kurkuminin enflamasyon giderici özellikleri; kara mürverin antiviral potansiyeli; çayın (Camellia sinensis) polifenolleri; ginkgo bilobanın dolaşım destekleyici mekanizmaları vb. çalışmalar, bitkilerin biyoaktif kapasitesine işaret eder. Pek çok modern ilaç da bitkilerden elde edilmiş ya da bitkilerden esinlenilerek sentetik biçimde üretilmiştir.

Bitkisel ürünler genelde çay, tentür, ekstakt, yağ, kapsül veya tablet formlarında piyasaya sürülür. Bazı ülkelerde bu ürünler reçeteli ilaç, bazılarında gıda takviyesi kategorisinde satılır. Bu farklı regülasyon düzenlemeleri, kalite kontrol ve bilimsel doğrulama süreçlerinde tutarsızlıklara yol açabilir. Bitkisel bir ürünün etkin bileşeni standartize edilmemişse, yani her parti üretimde aynı oranda etken madde içerip içermediği bilinmiyorsa, hastaya sunulan fayda veya risk tahmin edilemez hale gelebilir. Aynı bitki, farklı toprak, iklim koşullarında yetişince kimyasal profili önemli ölçüde değişebilir. Ayrıca, üretim süreçlerinde yanlış türde bitkilerin karışması (yanlış tanımlanma, kontaminasyon), ağır metal veya pestisit kalıntıları gibi problemler güvenilirliği düşürür.

Bitkisel ürünlerle ilişkili bir diğer sorun, ilaç etkileşimleri riskidir. Bazı bitkisel ekstreler, karaciğerin sitokrom P450 enzimlerini uyararak veya baskılayarak, reçeteli ilaçların emilim, metabolizma veya atılımını değiştirebilir. Örnek olarak St. John’s Wort (Sarı kantaron) ile antidepresan, doğum kontrol hapları veya immünsupresif ilaçlar arasında ciddi etkileşimler raporlanmıştır. Bu yüzden hekim, eczacı veya diyetisyen danışmanlığı olmadan bitkisel desteklerin rastgele kullanımı ciddi sağlık sonuçlarına yol açabilir.

Bilimsellik ilkesi ve kanıta dayalı tıp yaklaşımı​


Tıp dünyası, tedavilerin etkili ve güvenilir olup olmadığını anlamak için kanıta dayalı yaklaşımı benimser. Bu yaklaşım, randomize kontrollü çalışmalar (RKÇ), meta-analizler, sistematik derlemeler gibi bilimsel yöntemlerle elde edilen bulguları esas alır. Bir tedavinin “yararlılığını” iddia etmek, ancak o tedavinin kontrollü deneylerle, istatistiksel anlamlılık göstererek kanıtlanmasıyla resmiyet kazanır. Bu standartlar, bitkisel tedaviler veya alternatif uygulamalar için de geçerlidir. Her ne kadar tarihsel kullanım veya geleneksel bilgi önemli bir ufuk sunsa da, bilimsel geçerlilik, net deneysel verilerin varlığına dayanır.

Örneğin, mide rahatsızlıklarına iyi geldiği iddia edilen bir bitkinin laboratuvar testlerinde anti-enflamatuar veya anti-bakteriyel etki gösterdiği saptanırsa bu, gelecek klinik çalışmaların dayanağı olabilir. Bir sonraki adımda, küçük ölçekli klinik faz çalışmaları yapılarak güvenlik (toksisite, etkileşimler) değerlendirilir. Ardından daha büyük randomize çalışmalarda ilacın plaseboya veya mevcut standart tedavilere üstünlüğü test edilir. Ancak bu prosedür oldukça maliyetlidir ve bitkisel ürün üreticileri çoğu zaman gerekli finansal veya yapısal imkânlara sahip olmadan piyasaya ürün sürebilir. Sonuçta, tüketicinin karşısına “doğal mucize” sloganlı, ama gerçekte bilimsel temeli zayıf ürünler çıkabilir.

Ek olarak “doğal” veya “bitkisel” ürünlerin patentlenememesi, ilaç sektörünün AR-GE yatırımını bu alana yönlendirmesini engelleyebilir. Bu da bitkisel tedavilerde klinik delil birikimini yavaşlatır. Yine de modern regülasyonlar, bitkisel ürünlerin “öncelikle güvenlik” gerekliliğini ve sağlık beyanlarının kanıtlanması zorunluluğunu içermeye başlamıştır. Avrupa İlaç Ajansı (EMA) ve ABD’de Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), bitkisel ilaç ve takviyelerin incelenmesi, etiketlenmesi ve onay süreçlerinde çeşitli kriterler uygulamaya çalışsa da, pratikte hala denetim boşlukları kalmaktadır.

Popüler alternatif yaklaşımlar ve mevcut kanıtlar​


Dünya çapında yaygın kullanılan “alternatif” yöntemlerden bazıları şunlardır: akupunktur, aromaterapi, fitoterapi (bitkisel tedavi), homeopati, ayurveda, şifalı taş terapisi, enerji şifa pratikleri vb. Her birinin savunulan etki mekanizmaları farklıdır, fakat ortak payda “doğal/enerjik yaklaşım” vurgusudur. Örneğin:
• Akupunktur: Geleneksel Çin tıbbına dayalı olarak vücuttaki meridyenler üzerinden iğneler yerleştirme fikrine dayanır. Bazı RKÇ’ler akupunkturun kronik ağrı ve bulantı-kusma kontrolünde plaseboya veya konvansiyonel tedavilere ek olarak etkili olduğunu öne sürmüştür. Mekanizma açısından endorfin salgısı, ağrı sinyallerinin modülasyonu gibi hipotezler üzerinde durulur.
• Aromaterapi: Uçucu yağların solunması veya cilde uygulanmasıyla ruhsal rahatlama, ağrı hafifletme ve anksiyete kontrolü sağlanabileceği iddia edilir. Bu uçucu yağların kimyasal yapısı inceleyen bazı çalışmalar, kısıtlı fakat potansiyel fayda bulguları sunar.
• Homeopati: “Benzeri benzerle tedavi” ve “yüksek seyreltme” prensiplerine dayanır. Ancak bilimsel mekanizma açıklaması ve plaseboya üstünlük ispatına dair veriler çok zayıftır. Ana akım tıp literatürü, homeopatinin plasebo etkisinden öte bir kanıt göstermediği görüşündedir.
• Ayurveda: Hindistan kökenli bir tıp sistemidir. Bitkisel ve mineralli formüller, yoga, beslenme gibi çok yönlü yaklaşımları içerir. Belli bitkisel ilaçların (örneğin ashwagandha, triphala) bazı farmakolojik etkileri incelenmiş, kısmen umut verici sonuçlar alınmıştır. Fakat her ayurvedik ürün için standardizasyon eksikliği ve güvenlik sorunu mevcuttur.

Genel olarak “yararlı etki” iddiaları fazla, ancak büyük ölçekli randomize kontrollü çalışmalar sınırlıdır. Bu yöntemleri tamamen reddetmek de gerçeğe uzak olabilir. Zira psikosomatik etkiler, stres modülasyonu, entegre tedavide semptomları hafifletme gibi durumlarda bazı pozitif etkileri klinik gözlemler destekleyebilir. Fakat bilimsellik ilkesi, iddiaların net veri setlerine ve tekrarlanabilir bulgulara dayanmasını savunur.

Klinik kullanımda entegratif tıp yaklaşımı​


Modern tıbbi protokollerle uyumlu biçimde uygulandığında, alternatif tekniklerin bir kısmı “tamamlayıcı tıp” ekseninde faydalı olabilir. “İntegratif tıp” (bütünleştirici tıp) yaklaşımı, konvansiyonel tedavilerle kanıt destekli doğal/alternatif yöntemleri birleştirir. Örneğin kanser tedavisi gören bir hastanın kemoterapi-induced bulantı ve kusmasını yönetmek için antiemetik ilaçların yanı sıra akupunktur veya zencefil kökü ekstreleri kullanılabilir. Tabii ki uzman görüşü ve etkinlik/güvenlik analizleri eşliğinde. Aynı şekilde kronik ağrı çeken bir hasta, ilaç dozunu azaltmak için fizik tedaviye ve akupunktur seanslarına başvurabilir.

Bu entegratif yaklaşım, “alternatif” etiketli bir yöntemi ana tedavinin yerine koymak (yani hastanın konvansiyonel tedaviyi reddetmesi) yerine, bilimselliği nispeten kanıtlanmış uygulamaları yan destek olarak eklemenin daha güvenli olduğunu benimser. Günümüzde bazı hastaneler ve klinikler integratif tıp poliklinikleri açmakta, eczacılar bitkisel takviye danışmanlığı vermekte, sertifikalı hekimler akupunktur veya fitoterapi gibi alanlarda ek uzmanlık kazanmaktadır. Bu yolla, hastalar bir yandan modern tıbbın imkanlarından faydalanırken, diğer yandan tamamlayıcı desteği de kontrollü şekilde alabilir.

Regülasyon ve yasal çerçeve​


Alternatif tedaviler ve bitkisel ürünlerin denetimi, ülkeler bazında farklılık gösterir. Avrupa Birliği düzenlemeleri, bazı bitkisel ilaçları “traditional herbal medicinal product” şeklinde sınıflayarak belli klinik veriler, güvenlik kayıtları ve standardizasyon şartları arar. Amerika’da FDA, “diyet takviyesi” olarak pazarlanan bitkisel ürünleri ilaç kategorisine sokmaz, bu nedenle üreticiler ürünlerinin güvenliğini kendileri beyan etmek zorunda kalır, kapsamlı klinik testler zorunlu değildir. Bu durum suistimal olasılığını yükseltir ve tüketici açısından risk yaratabilir. Bazı ülkelerde (özellikle Çin, Hindistan) geleneksel tıbbın devasa bir pazar haline geldiği gözlemlenir. Bu pazar, uluslararası ticaretle birlikte birçok “bitkisel” menşeili karışımın dünya piyasalarına akmasına neden olur.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının entegre biçimde değerlendirilmesini savunur, ancak aynı zamanda kalite, güvenlik ve etkinlik standartlarının geliştirilmesi gerektiğini vurgular. Ürün etiketlerinde doğru isimlendirme, içerik listesi, kullanım talimatı ve uyarıları yer almalıdır. Yanıltıcı “tedavi eder”, “mucizevi iyileşme sunar” gibi iddialar tıbbi açıdan sorunludur ve yasalarca engellenmelidir. Kamu otoriteleri, bitkisel ürün üreticilerinin iyi üretim uygulamalarına (GMP) uymasını, kalite kontrol testlerini (kimlik, saflık, mikrobiyolojik analizler) düzenli olarak yapmasını sağlamakla yükümlüdür.

Etik boyut ve hasta sorumluluğu​


Alternatif tedaviler alanında etik konular sıklıkla gündeme gelir. Bir yandan insanlar, çaresiz hissettiği kronik veya terminal hastalıklarda çareyi “doğal” çözümlerde arar, öte yandan ticari kaygılarla piyasaya sürülen bilimsel temeli zayıf ürünler suiistimal oluşturabilir. Hasta, konvansiyonel tedaviyi tamamen reddedip sadece bitkisel/alternatif yaklaşımı benimserse, hastalığın ilerlemesi veya komplikasyonların doğması riski artar. Hekim, bu konuda hastaya bilgilendirilmiş karar hakkı tanımalı, ancak yanıltıcı reklam ve iddiaların risklerini de anlatmalıdır.

Etik açıdan öneriler:
• Hekim, hastaya “alternatif” diye anılan tedavi yönteminin bilimsel kanıt düzeyini şeffaf biçimde aktarmalı, varsa riskleri belirtmelidir.
• Hasta, kendi kararını verirken yeterli bilgiye dayanmalıdır; “Bilgilendirilmiş Onam” ilkesi geçerlidir.
• Hekim, hastanın inançlarını tamamen reddetmeden, zararsız ve muhtemel faydası olan destek tedavileri göz ardı etmeden, ancak zarar potansiyeli olan veya masrafsız, vakit kaybı yaratan yöntemlerden sakındırmalıdır.
• Klinik durumda tehlikeli bir gidişat söz konusuysa, hekim “vasıfsız” veya “bilimdışı” uygulamalara karşı net tavır koyabilir.

Araştırma yöntemleri ve multidisipliner çalışma​


Alternatif tedavilerin bilimsel analizinde, randomize kontrollü çalışmalara, çift kör metodolojiye ve yeterli örneklem büyüklüğüne dayanan klinik deney tasarımları, altın standart kabul edilir. Bunun yanı sıra laboratuvar deneyleri, hayvan model çalışmaları ve in vitro testler de önemlidir. Özellikle bitkisel ürünlerde, ekstre elde etme koşulları, standardizasyon, dozaj tespiti, toksisite analizleri, etken madde etkileşimleri gibi pek çok aşama titizlik gerektirir.

Multidisipliner yaklaşımda farmakologlar, kimyagerler, botanik uzmanları, klinisyenler, toksikologlar ve istatistikçiler bir arada çalışır. Amaç, bitkisel hammaddenin kimyasal analizini yapmak, aktif bileşenleri saptamak, bunların farmakodinamik ve farmakokinetik özelliklerini belirlemek, hayvan deneyleriyle güvenlik profilini incelemek, nihayetinde insanlarda küçük ölçekli (faz I-II) ve daha sonra geniş katılımlı (faz III) denemelerle klinik faydayı gösterebilmektir. Başarıyla sonlanan süreçte, bir bitkisel ürün “ilaç” statüsü veya “kanıta dayalı” tamamlayıcı tedavi ünvanı alabilir. Bu durum, geleneksel ilaç geliştirme sürecinden pek farklı değildir, ancak bitkisel ürünlerin çok bileşenli olması ve patent zorlukları pratikte güçlük çıkarır.

Gelecek yönelimler ve var olan potansiyeller​


Önümüzdeki yıllarda bitkisel ve doğal ürünlerin farmasötik geliştirilmeye konu olmaya devam etmesi beklenir. Özellikle fitoterapötik ajanlardan immün sistemi modüle eden, antienflamatuar, antikanser, antimikrobiyal özellikleri güçlü olanlar, büyük bir ilaç AR-GE potansiyeline sahiptir. Biyoteknoloji ve genetik mühendislik, bitkilerin biyoaktif bileşen üretimini arttırma, hatta istenen bileşenleri daha yüksek saflıkta sunma gibi hedefler peşindedir. Bitkisel kaynaklı nanopartiküller, hedefe yönelik ilaç taşınımında kullanılabilir. Lakin tüm bu teknolojik katkılar, bitkisel ürünleri geleneksel “doğal” tanımından çıkararak yüksek teknoloji tabanlı bir tıp alanına dönüştürebilir.

Kültürel ve toplumsal faktörler de önem taşır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde modern tıbbi hizmetlere erişimin kısıtlılığı, geleneksel yöntemlere eğilimi artırabilir. Bu nedenle Dünya Sağlık Örgütü, yerel bitkisel tıp uygulamalarının standartlaştırılması, araştırılması ve güvenlik kontrollerini teşvik etmektedir. Aynı zamanda kentli kesimde “holistik” yaklaşım arayışı, “kimyasal ilaçlardan kaçınma” eğilimi, “doğal yaşam” akımları bitkisel ürün pazarını büyütür. Bu artan taleple birlikte, bilimsellik ilkesine uyan üreticiler, ürünlerini klinik araştırmalarla desteklemeye daha fazla önem vermeye başlamaktadır.

Sonuç niteliğinde olmadan akıcı biçimde…​


Alternatif tedaviler, özellikle bitkisel temelli yaklaşımlar, tarih boyunca insanlığın hastalıkları iyileştirme çabalarının önemli bir parçası olmuştur. Pek çok modern ilacın kaynağı bitkisel ya da doğal ürünlerin kimyasal bileşenlerine dayanır. Ancak bugünün tıp anlayışında, her tedavinin —geleneksel veya modern— bilimsel kanıt düzeyiyle değerlendirilmesi gereklidir. Bu noktada “bilimsellik” sadece “laboratuvar deneylerinde etkinlik” anlamına gelmez, aynı zamanda klinik araştırmalarla güvenlik ve etkinlik profilinin netleştirilmesini, üretim kalitesinin garanti edilmesini, hasta hakları ve etik ilkeler çerçevesinde uygulamayı da içerir.

Bitkisel tedavi ve doğal ürünlere olan ilgi, kültürel miras, sosyoekonomik faktörler, sağlık sistemine duyulan güven, farmasötik endüstriye karşı duyulan kaygılar ve kişisel deneyimler gibi çeşitli motivasyonlara dayanır. Ne var ki, “doğal” ifadesinin otomatik olarak “zararsız” veya “etkili” anlamına geldiği fikri yanlıştır. Pek çok bitki, içerdiği kimyasal maddeler nedeniyle güçlü farmakolojik etki yapabilir, yan etkilere ve etkileşimlere yol açabilir. Ayrıca eksik standardizasyon ve kalite kontrol sorunları, piyasadaki ürünlerin güvenirliğini düşürür. Bu tür riskler, makul bir regülasyon, kanıt temelli araştırma ve hekim rehberliğinin önemini öne çıkarır.

Alternatif tedavilerde modern tıp ile iş birliği (“tamamlayıcı tıp” veya “entegratif tıp” modeli), hastanın bütüncül yararını sağlamada en rasyonel yolu temsil edebilir. Örneğin kanser tedavisi gören bir kişinin konvansiyonel kemoterapiyi reddetmeden, yeme bozukluklarını, stres düzeyini azaltacak ve bağışıklık sistemini destekleyecek ek bitkisel ürünleri, kanıta dayalı doz ve süre tavsiyeleri doğrultusunda kullanması güvenli ve faydalı olabilir. Dolayısıyla, hastaların hekime danışmadan, rastgele doğal ürünler tüketmesi veya ciddi hastalıklar için tek tedavi olarak alternatif yöntemlere bel bağlaması tehlikeli bir yola sürükleyebilir.

Önümüzdeki dönemde, genetik ve moleküler biyoloji teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla, geleneksel tıp hazinesinde yer alan sayısız bitkisel formül daha sistematik bir şekilde analiz edilebilir. Ardından gerçek anlamda etkili ve güvenli olduğu ispatlanan bitkisel bileşikler, modern tıbba entegre edilerek “ilaca dönüşebilir”. Bu süreç, bilimsel ve endüstriyel çabalarla hız kazanabilir. Aynı zamanda kamu sağlığı politikaları, halkın doğru bilgilendirilmesini, sözde mucize ürün reklamlarının denetlenmesini ve klinik uygulamalarda şeffaf protokolleri hedeflemelidir.

Bitkisel tedavi ve doğal ürünler, insanlık tarihi boyunca olduğu gibi günümüzde de, özellikle kronik rahatsızlıkların yönetiminde veya konvansiyonel tedavilere destek arayışlarında popüler kalmaya devam edecek görünmektedir. Bu noktada, “Alternatif tedaviler ve bilimsellik” meselesinde en temel mesaj, geleneksel bilgi ve pratiğin modern araştırmalarla harmanlanmasının gerekli olduğudur. Kamuoyunun ve hastaların bu konuda bilinçlenmesi, tıbbi kurumların ise bilimsel değerlendirmenin araçlarını sunması gerekir. Yararlı olması muhtemel bir tedavinin, deneysel ve klinik verilerle desteklenmesi, böylece tıp dünyasında hak ettiği yeri bulması mümkündür. Diğer yandan, yetersiz araştırmaya dayalı, potansiyel zararlı veya etkisiz yöntemlerin “şifa” adı altında pazarlanmasına da karşı konulmalıdır. Sadece böyle bir yaklaşım, alternatif tedavi kavramını, modern tıbbın güvenilir, bütüncül ve entegre bir parçası haline getirebilir.
 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe