- Katıldı
- 22 Aralık 2024
- Mesajlar
- 303
- Tepki puanı
- 0
- Puanlar
- 16
Yaşlı hakları ve sosyal destek
Toplumların yaş yapısı, tıbbın, teknolojinin ve yaşam koşullarının ilerlemesiyle birlikte dramatik biçimde değişmektedir. Doğum oranlarının azalması, mortalite hızının düşmesi, bulaşıcı hastalıklara karşı koruyucu önlemlerin yaygınlaşması gibi nedenlerle günümüzde birçok ülke, nüfusunun giderek yaşlandığı bir demografik sürece tanık olmaktadır. Yaşlılar toplumsal yaşamda önemli bir deneyim, bilgelik ve kültürel bellek kaynağı iken; aynı zamanda tıbbi ve sosyal gereksinimleri daha fazla olan bir grup olarak öne çıkar. Bu dönemde bedensel ve bilişsel işlevlerdeki değişimler, kronik hastalıkların artışı ve ekonomik-sosyal bağımlılıklara duyulan ihtiyaç, yaşlıları kırılgan bir konuma sürükleyebilir. Bu nedenle “yaşlı hakları”, çağdaş hukuk ve insan hakları düzenlemeleri içinde gittikçe daha fazla dikkat çekmekte; yaşlının saygınlığını, bağımsızlığını ve esenliğini güvence altına almayı amaçlayan hukuki çerçeveler, politikalar ve programlar devreye girmektedir.
Yaşlı hakları kavramı, yaşlı bireylerin sadece tıbbi bakıma değil, aynı zamanda toplumsal katılıma, karar alma mekanizmalarına katılmaya ve kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olmaya hakları olduğu fikrine dayanır. Günümüzde, bu yaklaşım “aktif yaşlanma” ve “yaş dostu toplumlar” perspektifinde yaygınlaşır. Sosyal destek mekanizmaları ise bu hakların somut olarak hayata geçirilmesinde anahtar rol oynar. Aile, arkadaş çevresi, komşuluk ağları, gönüllü kuruluşlar ve kamu kurumları gibi farklı unsurların sunabildiği sosyal destek, yaşlı bireylerin duygusal, pratik ve mali gereksinimlerini karşılamada etkin görev alabilir. Yaşlıların sosyal hayatla bütünleşmesi, yalnızlık ve izolasyonun önlenmesi, sürdürülebilir bir refah düzeyi için bu desteklerin niteliksel ve niceliksel açıdan güçlendirilmesi önem taşır. Bu makalede yaşlı haklarının oluşumu, hukuksal dayanakları, çeşitli sosyal destek türleri, yaşlı bakımındaki güncel politikalar ve geleceğe yönelik öneriler akademik bir perspektifle incelenmektedir.
Yaşlılığın tanımı ve toplumsal önemi
Yaşlılık dönemi, Birleşmiş Milletler’in (BM) yaklaşımına göre 65 yaş ve üzerini ifade eden bir kategori olarak tanımlanır. Gerontoloji ve geriatri alanlarındaki araştırmalar, yaşlılığın yalnızca kronolojik bir sınırla belirlenemeyeceğini, fiziksel ve zihinsel fonksiyonlar, sosyo-kültürel şartlar ve bireysel faktörlerin birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurgular. Bununla birlikte çoğu ülkede emeklilik yaşı ve sosyal hakların başlangıcı 60-65 yaş grubuna denk düştüğünden, yaşlı nüfusun istatistiksel ve yasal tanımlaması bu aralıkta yapılır.
Yaşlı nüfusun oranının artması (demografik dönüşüm), toplumlarda sağlık harcamalarının, bakım ihtiyacının ve sosyal güvenlik yükünün artışını beraberinde getirir. Aynı zamanda kıdemli bireylerin deneyim ve bilgisi, sivil hayata gönüllü katılımla, torun bakımı, kültürel miras aktarımı gibi konularda büyük katkı sunabilir. Modern toplumlarda, yaşlılık döneminin 15-20 yıl veya daha uzun sürmesi, bu dönemin “toplumsal katılım”, “yaşam kalitesi” ve “hak temelli yaklaşım” ilkeleriyle düzenlenmesini zorunlu kılmıştır. Örneğin BM Yaşlılar İçin İlkeler (1991) gibi uluslararası belgeler, yaşlıların bağımsızlık, katılım, bakım, kendini gerçekleştirme, onur gibi haklarına vurgu yapar.
Bununla birlikte “yaşlı hakları”, insan haklarının evrensel bütünlüğünün yaşlıların özel gereksinimleriyle nasıl örtüşeceğine odaklanır. Ayrımcılık yapmadan yaşlı bireylere saygı gösterilmesi, onların toplumsal karar süreçlerine katılabilmesi, emekli maaşı, barınma, sağlık hizmetlerine erişim, istihdamda fırsat eşitliği vb. unsurlar, yaşlı haklarının parçasıdır. Gelişen hukuk normları, ulusal düzeyde anayasaların sosyal hak kısımlarını, sivil kanunları ve sosyal güvenlik politikalarını şekillendirir. Mevcut hukuksal çerçevede, yaşlı bireylerin fiziksel ve ekonomik anlamda desteklenmesi, istismar veya ihmalden korunması esastır.
Yaşlı hakları: tarihsel ve hukuksal boyut
Yaşlı haklarına dair bilinç, 20. yüzyılın ikinci yarısında insan haklarının genişleyip derinleşmesiyle ortaya çıkmıştır. 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, her insanın eşit haklara sahip olduğunu beyan ederken, yaşlılardan özel olarak bahsetmez; ancak “ayrım gözetmeme” ilkesi, yaşa bağlı ayrımcılığın yasaklanmasını da içerir. BM ve diğer uluslararası kuruluşlar, dünya nüfusunun yaşlanmasıyla yaşlıların statüsünün güçlendirilmesini gündeme almıştır. 1982’de Viyana’da düzenlenen Dünya Yaşlılık Asamblesi, yaşlılara yönelik kapsamlı bir eylem planı geliştirirken, 1991’de BM, “Yaşlılar İçin BM İlkeleri”ni yayımlamıştır. Bu belgede bağımsızlık, katılım, bakım, kendini gerçekleştirme ve onur kavramları tanımlanır.
Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği çerçevesinde de yaşlı hakları insan hakları politikalarının parçası kabul edilir. Temel mevzuat ve sözleşmelerde, yaşlıların sosyal güvenlik, sağlık hakkı, insan onuruna uygun yaşam standardı gibi konularda koruma altına alındığı görülür. Ulusal anlamda bakıldığında birçok ülke, anayasalarında sosyal devlet ilkesi doğrultusunda yaşlıların barınma, sağlık hizmetleri, kültürel yaşama katılım, engelli veya kronik hastalıklara yönelik bakım hizmetleri gibi hakları güvence altına alıcı düzenlemeler yapar. Giderek yaygınlaşan “Ayırımcılığa Karşı Yasalar” da, işgücü piyasası veya kamu hizmetlerine erişimde yaş temelli ayrımcılığı önleme hedefiyle uyum içindedir.
Yine de pratikte yaşlıların haklarının tam uygulanması sorunlarla dolu olabilir. Özellikle düşük gelirli ülkelerde, sosyal güvenlik sistemi yetersizlikleri, aile yapısının değişimi, hızlı kentleşme ve ekonomik zorluklar, yaşlıların haklarından mahrum kalmasına neden olabilir. Kadın yaşlılar, kırsal bölgede yaşayanlar, engelli veya kronik hastalığı olan yaşlılar gibi dezavantajlı alt gruplar daha fazla risk altındadır. Bu nedenle yaşlı haklarının hukuki düzlemde tanınması tek başına yeterli olmaz, aynı zamanda etkili sosyal destek ve kamu politikalarına gereksinim vardır.
Sosyal destek kavramı ve yaşlılık dönemindeki gereksinimler
Yaşlılıkta sosyal destek, bireyin duygusal, pratik, finansal ve bilgilendirme gibi alanlardaki ihtiyaçlarının, aile, arkadaş, sivil toplum, kamu kurumları veya profesyonel bakım hizmetleri aracılığıyla karşılanması şeklinde tanımlanır. Sosyal destek, fiziksel bakım (örneğin yemek hazırlama, temizlik, kişisel hijyen), finansal yardım, psikolojik/duygusal destek (sohbet, yakınlık, moral desteği), bilgilendirme (haklar, hizmetler, sağlık bilgisi) ve savunuculuk (yaşlı haklarını korumak) gibi çeşitli boyutlar içerebilir. Sosyal destek türlerini “duygusal”, “araçsal” (pratik yardım), “bilgilendirici” ve “değerlendirici” (benlik saygısını destekleyen geri bildirim) şeklinde sınıflandırmak mümkündür.
Yaşlılar özellikle emeklilik, eş ve yakın arkadaşların kaybı, fiziksel işlev kaybı, yalnız yaşama veya kronik hastalıklar gibi durumlarla mücadele ederken sosyal desteğe duyarlı hale gelirler. Bu süreçte sosyal izolasyon veya yalnızlık psikolojik açıdan ciddi risk faktörüdür; depresyon, anksiyete ve bunama gibi sorunlara zemin hazırlayabilir. Sosyal destek, strese karşı tampon işlevi görür, yaşlı bireyin günlük yaşamında bağımsızlığını korumasını veya sürdürmesini kolaylaştırır. Aile içi rollerin değişimi, kentleşmeyle çekirdek aileye dönüş, yaşlının çocuklarından coğrafi olarak uzakta yaşaması gibi olgular sosyal destek ağlarının zayıflamasına sebep olabilir. Dolayısıyla toplum temelli hizmetler ve kamusal destek sistemleri devreye girerek yaşlıların yalnızlaşmasını önlemeye çalışır.
Aile, toplum ve kamu hizmetleri bağlamında sosyal destek
Çoğu ülkede yaşlılara yönelik ilk sosyal destek kaynağı, aile üyeleridir. Eş, çocuklar veya torunlar, geleneksel olarak yaşlının bakımı, beslenmesi ve günlük işlerinde yardım sunabilir. Ancak modern toplumlarda kadınların iş gücüne katılımının artması, demografik dönüşümler, kentleşme ve cohabitation pratiklerinin değişmesi, yaşlıların aileyle aynı evde yaşamasını veya sürekli bakım almasını zorlaştırmaktadır. Bazı durumlarda uzun süreli bakım evleri veya huzurevi gibi kurumlara yönelim artar. Fakat her yaşlı aynı kurumsal bakımı istemeyebilir veya maddi gücü bulunmayabilir.
Resmi (formel) hizmetler, belediyelerin yaşlı bakım merkezleri, evde bakım hizmetleri, gündüz bakım evleri, huzurevleri veya bakımevlerinden oluşur. Bu kurumlar, sağlık ve rehabilitasyon destekleri, sosyal etkinlikler, danışmanlık, hukuki bilgi gibi olanaklar sağlayarak yaşlının yaşam kalitesini yükseltmeyi hedefler. Öte yandan sivil toplum kuruluşları, vakıflar, gönüllü kuruluşlar, komşuluk ağları “enformel” sosyal destek ekseninde katkı sunar. Gönüllü ziyaret programları, yaşlı dayanışma kulüpleri, mahalle bazlı komiteler, özellikle yalnız yaşayan yaşlıların günlük ihtiyaçlarında önemli rol oynar.
Kamu politikaları, emeklilik maaşları, gelir destekleri, sağlık sigortası ve ilaç geri ödeme sistemleriyle finansal destek sunarken; yaşlının haklarının korunması, kötü muamele veya istismara karşı yasa hüküm altına alınması, yaşlı dostu şehir planlaması (toplu taşıma, kaldırım düzenlemeleri, engelli/yaşlı erişimi) gibi alanlarda müdahale eder. Bu tür politikaların etkinliği, toplumsal farkındalığa, bütçe kaynaklarına ve mevzuat düzenlemelerinin kalitesine bağlıdır.
Yaşlı hakları korunmasında kurumsal politikalar ve uygulamalar
Yaşlı haklarını koruma, genellikle sosyal hizmet, sağlık hizmeti, sivil toplum, emniyet güçleri ve yargı sisteminin koordinasyonunu gerektirir. Zira fiziksel, duygusal, cinsel veya mali istismar riski yaşlılar için maalesef bir gerçektir. Bazı ülkeler “Yaşlı Koruma Kanunları” veya “Yaşlı Hakları Beyannameleri” çerçevesinde, yaşlı istismarını ihbar yükümlülüğü, koruyucu tedbirler, cezai müeyyideler düzenlemiştir. Evde bakım hizmetlerinde kalitenin denetlenmesi, huzurevlerinde insani standartların sağlanması, avukatlık ve ombudsmanlık sistemlerinin devreye girmesi, yaşlı haklarını somut olarak geliştiren mekanizmalardır.
Bununla beraber, sadece istismarı önlemek yeterli değildir; yaşlıların topluma aktif katılımının teşviki de önemlidir. Mesleki rehabilitasyon, gönüllü çalışmalar, yaşlı üniversiteleri, hobi kursları gibi sosyal etkinliklerin desteklenmesi, yaşlıların kendi potansiyellerini sürdürmelerine, sosyalleşmeye ve psikolojik sağlamlığa büyük katkı yapar. Bu yaklaşım “aktif yaşlanma” çerçevesinde formüle edilmiştir ve WHO başta olmak üzere uluslararası platformlarda benimsenir.
Ekonomik güvence, emeklilik ve sosyal güvenlik
Yaşlıların ekonomik güvenceye sahip olması, bağımsız ve saygın bir yaşlılık dönemi için temel bir unsurdur. Emeklilik sistemleri, işsizlik veya engellilik durumlarında da gelir desteği sağlayabilecek şekilde kurgulanmalıdır. Bazı ülkelerde kamu emekliliği yetersiz kalabilir ve özel emeklilik birikimlerinin önemi artar. Sosyal güvenlik politikaları, düşük gelirli yaşlılar için ek yardımlar, konut desteği, ısınma yardımı, vergi indirimleri gibi uygulamalarla destekleyici önlemler sunabilir.
Ayrıca kırsal bölgelerde veya serbest meslek sahiplerinde emeklilik sistemine katılım düşük olabilir, yaşlılar çalışma koşullarını uzun yıllar sürdürmek zorunda kalabilir. Bu durum, sağlık sorunları veya iş gücü piyasasındaki ayrımcılıklar nedeniyle maddi sıkıntılar doğurur. Dolayısıyla yaşlı hakları bağlamında “adil ve kapsayıcı bir emeklilik sistemi” inşa etmek, ulusal refah devleti politikalarının merkezinde olmalıdır. Emeklilik yaşını yükseltme eğilimleri ise işgücüne katılımı uzatırken, yıpranma payı yüksek mesleklerde çalışanların erken emeklilik haklarının saklı kalması gerektiği tartışılır.
Yaşlıların katılımı ve aktif yaşlanma politikaları
Aktif yaşlanma konsepti, Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımıyla, sağlıklı, güvenli ve üretken bir yaşlanma deneyimini amaçlar. Yaşlılık döneminin “pasif bir dinlenme” olarak algılanması yerine, insanların yaşam boyu öğrenme, üretme, deneyim aktarma süreçlerine devam edebileceği yaklaşımı öne çıkar. Yaşlılar, bilgili ve deneyimli profesyoneller, gönüllüler, sivil toplum aktivistleri veya rehberler olarak topluma katılabilir. Gelişen ülkelerde emeklilik sonrası yarı zamanlı çalışma, danışmanlık, gönüllü faaliyetlerle yaşlıların toplumun sürdürülebilir kalkınmasına katkıda bulunduğu görülmektedir. Bu, hem yaşlının sosyal izolasyonunu önler hem de ekonomik katma değer yaratır.
Aktif yaşlanma politikalarında, yaş dostu kent planlaması (engelsiz binalar, rampalar, geniş kaldırımlar, yaşlılara uygun toplu taşıma), kamusal alanlarda oturma yerleri, yeşil alanlar, spor imkânları gibi düzenlemeler yer alır. Aynı şekilde teknolojik yenilikler (akıllı ev sistemleri, tele-sağlık, dijital okuryazarlık) yaşlıların günlük ihtiyaçlarını daha bağımsızca karşılamalarına katkı sunar. Bu yaklaşımlar, yaşlı haklarının “fiziksel ve sosyal çevreye uyum” boyutunu güçlendirir. Sivil toplumda da “yaşlı üniversiteleri” veya “üçüncü yaş akademileri” şeklinde yaşam boyu öğrenme fırsatları düzenlenir.
Sağlık hizmetlerine erişim ve kapsamlı geriatri destekleri
Sağlık hizmetlerine erişim, yaşlı haklarının en kritik boyutlarındandır. Kronik hastalık sıklığının yaşlılıkta artması, düzenli ve entegre bakım modellerini gerektirir. Geriatri, dahiliye, nöroloji, kardiyoloji, psikiyatri gibi disiplinlerin iş birliğiyle “kapsamlı geriatri değerlendirmesi” (KGD) yapılması, yaşlının medikal, fonksiyonel ve sosyal gereksinimlerinin belirlenmesini sağlar. Bu yaklaşım, polifarmasi (birden çok ilacın eşzamanlı kullanımı) riskini azaltır, ilaç etkileşimleri, advers etkiler gibi konuları minimize etmek için farmakolojik özeni şart koşar.
Evde sağlık hizmetleri, mobil tıbbi ekipler, telemedicine araçları, gereğinde evde hemşirelik bakımı yaşlıların kendi ortamlarında daha rahat bakım almalarını sağlar. Hastanelerde uzun yatış, yoğun bakım travması, bilinç bulanıklığı (deliryum) gibi sıkıntıların önlenmesi için yaşlının gereksinimlerine duyarlı planlamaya gidilir. Örneğin “yaşlı dostu hastane” konsepti, düşme riskini azaltacak mimari düzenlemeler, iyi aydınlatma, yönlendirmeler, gürültü minimalizasyonu gibi faktörleri içerir.
Psikososyal destek de önemlidir: Demans, depresyon, anksiyete bozuklukları yaşlı popülasyonda sık görülür. Bu hastalıklarda tedavi, rehabilitasyon, aile danışmanlığı, gündüz bakım evleri, bellek klinikleri gibi hizmetlerle destek sunulur. Ayrıca palyatif bakım ve hospis hizmetleri, ölüm sürecindeki yaşlılar için insan onuruna yakışan, ağrı yönetimi ve psikososyal destek odaklı bir yaklaşım sunar.
Yaşlılara yönelik ayrımcılık, istismar ve koruma mekanizmaları
Yaşlılık ayrımcılığı (ageism), toplumda “yaşlıların beceriksiz, yavaş, dijital çağa uyumsuz” gibi ön yargılarla tanımlanması ve dışlanması şeklinde ortaya çıkar. Bu, yaşlı haklarını zedeleyen en yaygın sosyal faktörlerdendir. İşgücünde yaş sınırı getirmek, ileri yaştaki bireyleri “kullanılmaz” diye nitelendirmek, toplumun yaşlı tecrübesini küçümsemesi gibi tutumlar ageism kapsamına girer. İstihdamda yaşa bağlı engellemeler, eğitim ve öğrenim fırsatlarının yaşlılardan esirgenmesi de ayrımcılık örnekleridir.
Yaşlı istismarı ise fiziksel, duygusal, cinsel, mali veya ihmal şeklinde gerçekleşebilir. Fiziksel istismarda yaşlı dayak veya sert müdahaleye maruz kalırken, duygusal istismarda aşağılama, hakaret, yalnız bırakma görülür. Mali istismar, yaşlının parasının veya mallarının rızasız kullanılması şeklinde tezahür eder. İhmal, bakıma muhtaç yaşlının besin, hijyen, sağlık ihtiyaçlarının kasıtlı ya da dikkatsizce karşılanmamasını ifade eder.
Yaşlı haklarını korumak için aile içi dinamikler, sosyal hizmet mekanizmaları, komşuluk gözetimi, yasal ihbar yükümlülükleri gibi önlemler devreye girer. Huzurevi, bakım evi gibi kurumsal ortamlarda istismar ve ihmal riskini azaltmak adına kalite standartları, düzenli denetimler, şikâyet mekanizmaları oluşturmak gerekir. Yargı sistemi ise ağır vakalarda yaptırımlar uygulayarak caydırıcılık sağlar.
Teknoloji ve yenilikçi yaklaşımlar
Yaşlı hakları ve sosyal destek alanında teknoloji, yeni ufuklar açar. Giyilebilir sensörler, akıllı saatler yaşlının kalp atış hızı, tansiyon, kan şekeri gibi değerlerini sürekli izleyebilir; acil durumda hem sağlık ekiplerine hem de aile üyelerine uyarı gönderebilir. Ev otomasyon sistemleri (akıllı evler), yaşlıların günlük işlerini kolaylaştırır, düşme gibi durumları algılayıp alarm verebilir. Tele-sağlık, yaşlıların uzman doktorlarla internet üzerinden görüşüp randevu alması, reçete yenilemesi, rutin takibini yapması imkânı sunar. Bu sayede ulaşım güçlüğü, kırsal bölgede ikamet gibi faktörlerin yaşlı sağlığını olumsuz etkilemesi engellenebilir.
Dijital platformlar, yaşlıların sosyal ağlarına katılmasına, yakınlarıyla online iletişim kurmasına, kültürel etkinliklere katılmasına aracılık eder. Böylece sosyal tecrit riski düşer. Aynı şekilde sanal rehabilitasyon programları, bilişsel egzersizler, “oyunlaştırılmış” hafıza destek uygulamaları yaşlılar arasında yaygınlaşır. Fakat dijital uçurum, okuryazarlık eksikliği, cihaz maliyetleri gibi engellerin aşılması gerekir. Kamu politikaları ve STK girişimleriyle yaşlıların dijital kapasitelerini artırma eğitimleri verilerek bu sorunlar aşılmaya çalışılır.
Son olarak, inovasyon ve startup ekosistemi, “silver economy” yani yaşlı nüfusun ürün ve hizmet ihtiyaçlarına yönelik pazar geliştirmeyi hızlandırmıştır. Robotik yardımcılar, exoskeleton yürüme destekleri, akıllı ilaç dağıtıcı sistemler, sosyal robotlar gibi yenilikler pilot denemelerden klinik ve ev kullanımına doğru evrilir. Tüm bu teknolojik ve sosyal inovasyonlar, yaşlı hakları ve sosyal desteğin geleceğine dair umut vermektedir.
Yaşlı Hakları ve Sosyal Destek perspektifi
Yaşlı hakları ve sosyal destek kavramı, sadece tıbbi bakım değil, insanlık onuruyla yaşlılık dönemi geçirme, toplumsal hayata katılma, maddi ve manevi açıdan desteklenme konularını içerir. Dünyada hızla artan yaşlı nüfusu, ülkeleri sosyal politikalarını yeniden düzenlemeye yöneltir. Aktif yaşlanma, yaşlı dostu şehirler, evde bakım hizmetleri, yaşlı iş gücü gibi konular politikanın temel gündem maddeleri haline gelir. Yaşlılar yalnızca bakım nesneleri değil, deneyim ve potansiyelleriyle topluma katkıda bulunabilen bireylerdir. Gerek kamusal destek mekanizmaları (emeklilik, sağlık güvencesi, sosyal hizmetler), gerek sivil toplum inisiyatifleri (gönüllü ziyaretler, yaşlı dayanışma ağları), gerekse aile içi dayanışma “yaşlı dostu” bir toplumsal iklim yaratmayı kolaylaştırır.
Uluslararası sözleşmeler ve ulusal mevzuat, yaşlı haklarını kağıt üzerinde tanımlasa da uygulama safhasında çeşitli zorluklar yaşanır. Yaşlılara yönelik ayrımcılık (ageism), istismar, ihmal, ekonomik zorluklar, kırsal bölgede erişim sorunları, yalnızlık ve ruh sağlığı problemleri gibi meydan okumalar sürmektedir. Diğer yandan, teknoloji ve yenilikçi sosyal projeler, yaşlı haklarını gerçeğe dönüştürmede etkili araçlar sunar. Tele-sağlık, giyilebilir cihazlar, dijital beceri eğitimleri, toplum destekli bakım modelleri, yaşlı haklarının fiilen korunmasına katkıda bulunur.
Bütüncül bakış açısıyla yaşlı hakları ve sosyal desteğin başarılı olması, sadece sağlık sisteminin değil, aynı zamanda kent planlamasının, istihdam ve emeklilik politikalarının, eğitim ve farkındalık programlarının uyumlu bir bileşimini gerektirir. Aile, toplum ve devletin ortak çabasıyla yaşlıların hayat kalitesi artırılabilir, marjinalleşme engellenebilir. İnsan hakları ilkeleri, yaşlının da toplumun aktif bir üyesi olduğu, saygı ve destekle varlığını sürdürdüğü bir gelecek hayal etmeyi teşvik eder. Toplumun her kesimindeki tutum değişikliği, yaşlıya yönelik yeni bir toplumsal sözleşme doğmasına yol açar; bu sözleşme, uzun bir yaşamın herkes için mümkün olduğu çağımızda adalet ve dayanışma prensiplerini yüceltir.
Böylece yaşlı hakları ve sosyal destek, yalnızca kanun metinlerinde değil, günlük hayatta somut yardımlaşma ve hizmetlerle belirginleşen bir alandır. Yasal mevzuat, sosyal kurumların geliştirilmesi, teknolojik yeniliklerin insancıl tasarımlarla buluşması ve yaşlıların kendi hakları konusunda bilinçlenmesi, bu alanın geleceğini şekillendirmektedir. Her insanın potansiyel bir yaşlı adayı olduğu gerçeği, yaşlı haklarının tüm toplumu ilgilendiren bir konu olmasını sağlayarak kuşaklararası sorumluluk bilincini pekiştirir.