Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Sezaryen ve Normal Doğum Cerrahisi

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Sezaryen ve Normal Doğum Cerrahisi​


Kadın hastalıkları ve doğum pratiğinde, anne ve fetüsün sağlığını koruyarak gebeliğin sonlanmasını sağlamak temel önceliktir. Doğum eylemi, normal vajinal yol (spontan veya müdahaleli) ya da karın ve uterus duvarının cerrahi kesisiyle gerçekleştirilen sezaryen ameliyatı aracılığıyla gerçekleşebilir. Hangi yöntemin tercih edileceği, gebeliğin seyri, anne ve bebekle ilgili risk faktörleri, tıbbi endikasyonlar, hastanın isteği ve hekimlerin klinik değerlendirmesine bağlı olarak değişir. Her iki yöntem de kendine özgü avantajlar ve potansiyel riskler barındırır. Uygun doğum şeklinin seçilmesi, obstetrik ekibin bilgisi, deneyimi ve multidisipliner yaklaşımla mümkün hale gelir. Bu kapsamlı metinde hem normal (vajinal) doğum eyleminin cerrahi açıdan değerlendirilebilen yönleri hem de sezaryen prosedürü ele alınarak anne ve fetüs sağlığına etkileri, endikasyonlar, kontrendikasyonlar, teknik detaylar ve postoperatif yaklaşımlar üzerinde durulur.

Doğum Fizyolojisi ve Önemli Kavramlar​


Gebeliğin son dönemi, anne bedeni ve fetüs arasındaki etkileşimin en yoğun yaşandığı evredir. Fizyolojik olarak term gebelik yaklaşık 40 hafta kabul edilir. Doğum eyleminin ne zaman başlayacağı ve hangi hızla ilerleyeceği pek çok faktörden etkilenir. Fetal matürasyon, plasenta yaşlanması, amniyotik sıvı değişimleri, rahim kasılmalarının (uterin kontraksiyonların) düzenlenmesi, hormonal denge ve anne-fetüs arasındaki genetik-epigenetik sinyalleşmeler, doğumun başlangıç zamanını belirleyen önemli mekanizmalardır. Özellikle oksitosin ve prostaglandinler gibi hormonlar, rahim kasılmalarının düzenlenmesi ve servikal açılmanın sağlanmasında anahtar rol oynar. Rahim ağzı (serviks), doğum öncesi dönemde olgunlaşarak yumuşar, kısalır ve açılma başlar. Bu fizyolojik süreçte bebek doğum kanalına doğru ilerlerken, anne bedeninde yer alan ağrı, kasılma, refleks cevabı ve hormonal değişimler birbirini tamamlar.

Fizyolojik doğum tanımlanırken üç önemli nokta öne çıkar. Birincisi, annede sağlıklı ve düzenli uterin kontraksiyonların olması; ikincisi serviksin effasman (incelme) ve dilatasyon (açılma) ile doğum yolunu hazırlaması; üçüncüsü ise fetüsün doğum kanalından geçerek vajinal yolla dışarı çıkmasıdır. Bu süreçte pelvik kemik yapısı, rahmin kasılma gücü, fetüsün pozisyonu ve büyüklüğü önemli parametrelerdir. Annenin postürü, ruhsal durumu, beslenme alışkanlıkları ve ağrı kontrolü de doğum seyrini etkileyebilir.

Tıbbi açıdan normal doğum eylemi, müdahale olmaksızın spontan ilerleyen süreçleri ifade etse de, günümüzde sıkça uygulanan epidural anestezi, doğum indüksiyonu (suni sancı) ve vakum-forseps gibi yardımcı yöntemler, doğal doğum akışına belirli ölçüde müdahale anlamına gelir. Müdahaleli vajinal doğumlarda, hekim veya ebenin aktif rolü ön plana çıkar. Doğum sırasında oluşabilecek riskli durumların önüne geçmek, fetal distres, omuz takılması (shoulder dystocia) veya uzamış ikinci evre gibi zorlukları yönetmek için gereken tıbbi ve cerrahi müdahaleler, hem anne hem de bebek açısından hayat kurtarıcı olabilir.

Normal Doğumun Temel Evreleri​


Vajinal doğum eylemi, obstetrik literatürde üç temel evrede incelenir. Birinci evre, serviksin tam açıklığa (10 cm) ulaştığı aşamayı kapsar. Bu evrede servikal silinme (effasman) ve dilatasyon gerçekleşir. Primipar (ilk kez doğum yapan) bir kadında bu süre ortalama 8-12 saat, multipar (daha önce doğum yapmış) bir kadında ise 6-8 saat kadar sürebilir. Birinci evre kendi içinde latent ve aktif fazlara ayrılır. Latent fazda kontraksiyonlar daha seyrek ve düzensizdir, serviks 3-4 cm kadar açılır. Aktif faza geçişle birlikte kasılmalar düzenli ve daha güçlü hale gelir. Servikal açıklık hız kazanarak 10 cm’ye doğru ilerler.

İkinci evre, serviksin tam açıklığa ulaştığı andan bebeğin doğumuna kadar geçen zamandır. Bu evrede annenin ıkınmaları ile birlikte bebek kanal içinde ilerler. Fetal pozisyon, annenin pelvis genişliği, kasılmaların gücü ve sıklığı bu evrenin uzunluğunu etkiler. Ortalama 30 dakika ile 2 saat arası sürebilir, epidural anestezi altında bu süre uzayabilir. İkinci evrede obstetrik manevralar ve gerekirse epizyotomi (vajinal açıklığı genişletmek için perineye yapılan cerrahi kesik) uygulanabilir.

Üçüncü evre, bebeğin doğmasından plasentanın atılmasına kadar geçen dönemi içerir ve genellikle 5-30 dakika sürer. Doğum sonrası plasentanın rahimden ayrılması ve atılması, postpartum kanama riskini azaltmak için dikkatle izlenmesi gereken bir aşamadır. Bu evrede uterotonik ilaçların (örneğin oksitosin) kullanımı, kan kaybını azaltmak ve uterusun hızlı kasılmasını sağlamak amacıyla sık başvurulan bir yöntemdir.

Vajinal doğum, cerrahi girişim sınıfına tam olarak girmese de, özellikle epizyotomi işlemi ve gerektiğinde yapılan vakum-forseps uygulamaları cerrahi tekniklerin temel prensiplerine dayanır. Epizyotomi, perine dokusunda kontrollü bir kesik oluşturarak bebeğin çıkışını kolaylaştırmayı hedefler. Uygun teknikle, doğru endikasyonda ve steril şartlarda yapıldığında, kontrolsüz perine yırtıklarına oranla daha hızlı ve düzgün iyileşme sağladığı öne sürülmüştür. Ancak epizyotominin rutin kullanımından ziyade, endikasyona göre seçici uygulamaların tercih edildiği bir anlayış gün geçtikçe yaygınlaşır. Çünkü gereksiz yapılan epizyotomi, iyileşme sürecini uzatabileceği gibi kadında uzun vadede perine ağrısı, cinsel işlev bozukluğu ve bazı inkontinans sorunlarına yol açabilir.

Vajinal doğumun avantajları arasında anne için ameliyat riskinin olmaması, postoperatif ağrının göreceli olarak düşük olması, iyileşme sürecinin daha hızlı olması, hastanede kalış süresinin kısa olması ve bebeğin doğum kanalından geçerken solunum adaptasyonunu kolaylaştıran fizyolojik basınçtan yararlanması gibi unsurlar bulunur. Ancak bazı durumlarda vajinal doğumun riskli veya mümkün olmadığı hallerde sezaryen ameliyatına başvurmak gerekir.

Sezaryen Cerrahisi: Endikasyonlar ve Teknik​


Sezaryen, anne karnına ve uterus duvarına yapılan cerrahi kesiler yoluyla bebeğin dünyaya getirilmesi işlemidir. İlk tıbbi kayıtlarda “cadı kesiklerinden” (Caesarean section) bahsedilmekle birlikte, modern sezaryen prosedürü aseptik tekniklerin, anestezinin ve cerrahi yöntemlerin ilerlemesiyle birlikte günümüzde oldukça güvenli hale gelmiştir. Sezaryen oranları, dünya genelinde her geçen gün artış eğilimindedir ve bu artışın nedenleri arasında obstetrik ve jinekolojik endikasyonların genişlemesi, hukukî veya toplumsal baskılar, annenin isteğe bağlı talepleri ve doktorların riskten kaçınma tutumları yer alır.

Sezaryen endikasyonları, anne ve bebek sağlığı açısından hayatî önem taşıyacak durumları kapsar. Bunlar arasında doğum eyleminin ilerlememesi (distrofi), bebeğin uygunsuz pozisyonu (örneğin makad gelişi ve vajinal doğumun riskli olduğu durumlar), plasenta previa (plasentanın serviksi kapatması), ablatio plasenta (plasentanın erken ayrılması), fetal distres (bebek kalp atımlarında ani bozulma), annede ciddi preeklampsi-eklampsi, rahim yırtılması riski, anne pelvisi ile bebek kafa çapının orantısızlığı (baş-pelvis uygunsuzluğu) gibi durumlar bulunur. Ayrıca annenin geçirilmiş rahim operasyonları (daha önceki sezaryen, myomektomi), bazı kronik hastalıklar (örneğin aktif genital herpes veya ciddi kardiyopulmoner hastalıklar), doğumsal uterus anomalileri ve çoğul gebeliklerde de sezaryen sıklıkla tercih edilir.

Cerrahi teknik açısından sezaryen birkaç temel aşamadan oluşur. Öncelikle anneye uygun anestezi (çoğunlukla spinal veya epidural, bazen de genel anestezi) sağlanır. Hasta supin pozisyonda, genellikle sol yana hafif tilt verilerek yatırılır. Karın cildi antiseptik solüsyonlarla temizlenir ve steril örtüler yerleştirilir. Karın duvarına genellikle alt abdomen boyunca transvers cilt kesisi (Pfannenstiel insizyonu) tercih edilir. Bu kesi, hem kozmetik açıdan hem de postoperatif ağrı ve yara iyileşmesi açısından avantajlar sunar. Daha sonra cilt altı dokusu geçilerek rektus kas fasiyası (aponevrozu) kesilir, rektus kasları lateralize edilir ve karın boşluğuna girilir. Periton açıldıktan sonra uterusın alt segmentinde horizontal bir insizyon yapılır. Fetus bu insizyondan dikkatlice çıkarılır, bebek kordonu kesilir ve plasenta uterustan ayrıştırılır. Uterus ve karın katmanları anatomik sıraya uygun şekilde kapatılır.

Düşey (vertikal) insizyon, daha önceleri acil durumlarda hızlı giriş sağladığı için popüler olsa da günümüzde alt segment transvers kesi, uterin rüptür riskini azaltır ve sonraki gebeliklerde vajinal doğum şansını (VBAC) destekler. Yine de bazı özel durumlarda vertikal insizyonlar kaçınılmaz olabilir. Sezaryen süresi ortalama 30-45 dakika arası sürer ancak cerrahın deneyimi, hastanın anatomik özellikleri, olası yapışıklıklar ve komplikasyonlar bu süreyi etkileyebilir.

Sezaryen kararı alındığında, annenin ruhsal ve fiziksel hazırlığı, cerrahinin güvenliğini artırır. Elektif (planlı) sezaryenler genellikle 39. gebelik haftasından itibaren yapılması önerilir. Bu sayede fetal akciğer matürasyonu sağlanır, neonatal solunum problemleri azaltılır. Acil sezaryenlerde ise fetal veya maternal hayatı tehdit eden bir durum söz konusu olduğundan hızlı ve koordine bir yaklaşım gerekir. Operasyonun başarı oranı yüksektir ancak her cerrahide olduğu gibi sezaryende de kanama, enfeksiyon, anestezi komplikasyonları ve organ yaralanması gibi riskler mevcuttur.

Riskler, Komplikasyonlar ve Yönetim​


Vajinal doğum ve sezaryen, doğası gereği annede farklı risk profilleri sergiler. Vajinal doğumda kontrolsüz perine yırtıkları, postpartum hemoraji, omuz distosisi gibi acil durumlar ve annede pelvik taban zayıflığı riski ön plana çıkabilir. Sezaryende ise cerrahinin getirdiği ek riskler ve sonraki gebeliklerde oluşabilecek komplikasyonlar kayda değer düzeydedir.

Sezaryen sonrası anne adaylarında en önemli risklerden biri, rahmin skar dokusunun güçsüz kalması nedeniyle ilerleyen gebeliklerde rahim yırtılması (uterin rüptür) olasılığının artmasıdır. Özellikle doğum eylemi denemesi yapılan (TOLAC – trial of labor after cesarean) hastalarda, bu risk mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve doğumun seyrinde yakın takip yapılmalıdır. Eski sezaryen skar bölgesinde oluşan defekt, fetal distres, karın ağrısı, vajinal kanama veya hematom gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu tabloda acil cerrahi yaklaşım hayati önemdedir.

Sezaryen sonrası görülmesi muhtemel bir diğer sorun, plasenta yapışma anormallikleridir (plasenta akreta, increta, percreta). Rahim duvarına abnormally derin yapışan plasentanın ileri derecelerde tamamıyla myometrium veya serozaya kadar invaze olması, sonraki doğumlarda hemoraji ve histerektomi ihtiyacı doğurabilir. Bu durum özellikle artan sezaryen oranlarıyla paralel olarak daha sık rapor edilir. Plasenta yapışma anomalilerinde sezaryen planlaması öncesi ultrason ve bazen de MRI ile tanı konulur; multidisipliner bir ekip (obstetrisyen, anestezist, gerektiğinde üroloji veya genel cerrahi uzmanı) ve kan bankası desteğiyle ameliyat gerçekleştirilir.

Vajinal doğumda da azımsanmayacak komplikasyonlar olabilir. Pelvik taban kaslarında zayıflama, üriner ve fekal inkontinans, vajinal prolapsus gibi uzun vadeli sorunlar sıkça tartışılır. Ayrıca kontrolsüz yırtıklar, perine onarımında zorluklar ve postpartum dönemde enfeksiyon riski de mevcuttur. Doğumun gerçekleştiği ortamın hijyenik koşulları, doğumun süresi, müdahale sayısı (epizyotomi, vakum) ve annenin beslenme ile genel sağlık durumu bu komplikasyonların sıklığını etkiler.

Cerrahi komplikasyon yönetimi, erken tanı ve müdahale prensibine dayanır. Postpartum kanama (PPH), hem vajinal doğum hem de sezaryen sonrası en önemli anne ölüm nedenlerinden biridir. Kanama varlığında uterotonik ilaçlar, masaj, tamponlama, cerrahi sütür teknikleri (örneğin B-Lynch sütürü) veya gerekirse histerektomi gibi yöntemler hayat kurtarıcıdır. Enfeksiyon riskini azaltmak için, özellikle sezaryen öncesi uygun profilaktik antibiyotik kullanımı önerilir. Derin ven trombozu (DVT) ve pulmoner emboli (PE) profilaksisi açısından da erken mobilizasyon, gerekirse düşük molekül ağırlıklı heparin uygulaması ve kompresyon çorapları önemli koruyucu yaklaşımlardır.

Postoperatif ve Postnatal Bakım​


Doğum yöntemi fark etmeksizin, anne ve bebek doğumdan sonraki ilk saatler ve günlerde yakından izlenir. Vajinal doğum sonrası annelerin taburculuk süresi, ek bir komplikasyon yoksa 24-48 saatle sınırlıdır. Bu dönemde uterusun involüsyonu (rahmin eski boyutuna dönmesi), vajinal kanama miktarı (loşi), epizyotomi bakımı, ağrı durumu ve annenin genel sağlık hali değerlendirilir. Emzirmenin teşvik edilmesi, anne-bebek bağlanması ve uygun beslenme önerileriyle postpartum adaptasyon süreci desteklenir.

Sezaryen sonrası hastanede kalış genellikle 2-3 gün civarında sürer. Bu süre, ameliyatın seyri ve annenin iyilik haline göre uzayabilir. Postoperatif ağrı yönetimi için analjezikler, harekete geçme (mobilizasyon) ve yara bakımına yönelik öneriler verilir. Karın insizyonu günlük pansumanla kontrol edilir. Dikiş materyallerinin alınması veya kendi kendine erimesi, hekimin tercihine bağlıdır. Emzirme dönemi de sezaryen sonrasında erken dönemde başlatılmaya çalışılır. Bu, hem uterin involüsyonu hızlandırır hem de anne-bebek arasındaki bağı kuvvetlendirir. Eğer annenin genel durumu elverişliyse hareketlilik, dolaşım sisteminin düzenli çalışmasına katkıda bulunur ve trombotik komplikasyonların önüne geçilmesine yardımcı olur.

Postnatal dönemde annelerin ruh sağlığı, beslenmesi, uyku düzeni ve emzirme kalitesi titizlikle değerlendirilir. Özellikle postpartum depresyon riski, her iki doğum şeklinde de mevcuttur. Bu nedenle rutin kontrollerde sadece fiziksel değil, psikolojik değerlendirmeler de yapılır. Lohusalık dönemi yaklaşık 6 hafta olarak kabul edilir. Bu süreçte vücut, hormonal ve anatomik olarak gebelik öncesi döneme dönmeye çalışır. Vajinal muayeneler, ultrason kontrolleri ve annenin genel sağlık takibi, olası geç dönem komplikasyonları önler. Yara iyileşmesini etkileyebilecek diyabet, anemi, otoimmün hastalıklar gibi ek durumlar varsa uzman tavsiyesine göre ekstra takip veya medikal tedavi gerekebilir.

Özel Durumlar ve Gelecekteki Uygulamalar​


Gebelik ve doğum sürecini etkileyen pek çok faktör vardır. Çoğul gebelikler, yüksek riskli gebelikler (preeklampsi, diyabet, kalp hastalıkları, ileri anne yaşı, obezite), fetusla ilgili anomaliler ve daha önce geçirilmiş pelvis cerrahileri, doğum yönteminin ve cerrahi uygulamaların detaylarını belirleyen özel durumlardır. Yüksek riskli gebeliklerin yönetimi, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı, perinatolog, anestezi uzmanı, yenidoğan uzmanı ve gerektiğinde diğer disiplinlerle koordine biçimde yürütülür. Özellikle preterm (37. haftadan erken) doğumlarda, bebeğin hayatta kalma ve sağlık durumunu iyileştirme hedefi ön plandadır. Bu amaçla akciğer matürasyonunu hızlandıran kortikosteroid uygulamaları, tokolitik ilaçlar ve özel yenidoğan yoğun bakım koşulları devreye girer.

Sezaryen sonrası vajinal doğum (VBAC) olasılığı, obstetrik pratiğin dikkat çeken konularından biridir. Daha önce bir sezaryen öyküsü olan anne adaylarının, sonraki gebeliklerinde vajinal doğum eylemi deneyebilecekleri belirli durumlar söz konusudur. Bunun için önceki ameliyatta uygulanan uterin kesinin tipi, skar kalınlığı, gebelik aralığı ve fetüsün durumu dikkate alınır. İdeal koşullarda VBAC, sezaryen oranlarını azaltabilir, doğumun getirdiği doğal avantajlardan yararlanılmasını sağlar. Ancak uterin rüptür, acil yeniden sezaryen ihtiyacı gibi ek riskler göz önünde bulundurularak bu karar verilir.

Teknolojik gelişmeler ve üreme tıbbındaki ilerlemeler, doğum cerrahisi süreçlerini de dönüştürmeye adaydır. Robotik cerrahi, jinekolojik onkoloji ve bazı pelvis operasyonlarında yaygınlaşsa da sezaryen için henüz standart uygulama haline gelmemiştir. Yine de laparoskopik sezaryen gibi girişimler araştırma aşamasındadır ve gelecekte belirli hasta gruplarında tercih edilebilir hale gelebilir. Anestezi protokollerindeki iyileşmeler, ağrı yönetimi ve hızlı derlenme yöntemleri (enhanced recovery after surgery – ERAS) sezaryen ve postpartum bakım kalitesini yükseltir. Anne dostu sezaryen yaklaşımları, cerrahi sınırları aşarak doğumun olabildiğince doğal deneyimine yaklaştırmayı, anne ve bebek arasında erken ten temasını desteklemeyi ve emzirme süreçlerini kesintiye uğratmamayı amaçlar.

Doğuma hazırlık kursları, psikoprofilaksi, doulaların (doğum destekçisi) katılımı gibi uygulamalar, kadınların vajinal doğum sürecinde daha bilinçli ve destekli olmalarını sağlar. Benzer şekilde, sezaryen sonrası da psikolojik ve fiziksel desteğe ihtiyaç duyan anneler, perinatal rehabilitasyon, egzersiz programları ve beslenme danışmanlığıyla hızlı toparlanabilir. Gelişen fetal monitörleme sistemleri, anne karnındaki bebeklerin sağlığını anlık takip etmeyi kolaylaştırır ve olası riskleri erken tanıma şansı verir.

Geleceğe dönük çalışmalar incelendiğinde, sentetik rahim (yapay uterus), genetik testler, kök hücre tedavileri ve ileri fetal cerrahi yöntemleri gibi yenilikçi yaklaşımlar öne çıkar. Her ne kadar bu yöntemler günümüz obstetrik pratiğinin standardı olmasa da, ilerleyen yıllarda prematüre bebeklerin yaşam şansını artırma, ciddi fetal anomalileri anne karnında tedavi etme veya rahimle ilgili anomalileri düzeltme gibi hedefler doğrultusunda kullanılmaları olasıdır. Özellikle yüksek riskli ve komplike gebeliklerde, multidisipliner ekiplerin iş birliğiyle daha güvenli doğum yöntemleri geliştirilmesi beklenir.

Modern obstetrik yaklaşım, anne ve bebeğin bütüncül sağlığını hedeflerken aynı zamanda etik, hukukî, psikolojik ve sosyokültürel boyutları da kapsar. Normal doğum ve sezaryen arasındaki tercih, tüm bu faktörlerin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmesiyle yapılır. Tıbbi açıdan gerekliyse sezaryen anne ve bebeğin yaşamını kurtarır, ancak endikasyonsuz yüksek sezaryen oranları pelvik cerrahi risklerini artırır, sonraki gebeliklerin yönetimini güçleştirir. Vajinal doğumun kendine özgü avantajları olduğu kadar, doğum eylemi uzadığında veya komplikasyonlar geliştiğinde riskler artar. Dolayısıyla her doğum vakası bireysel olarak ele alınmalı, annenin tıbbi durumu, bebekle ilgili faktörler ve ailenin tercihi doğrultusunda en uygun yaklaşım benimsenmelidir.

Klinik uygulamalarda anne adaylarının bilinçli karar verebilmeleri için doğum öncesi danışmanlık esastır. Hekimler, doğumun her iki şeklini de ayrıntılarıyla açıklamalı, olası komplikasyonları ve faydaları aktarmalıdır. Acil durumlarda hızlı karar alma becerisi ve deneyimi, hem anne hem de bebek sağlığı açısından kritik olabilir. Postpartum dönemde de annelerin iyi takip edilmesi, emzirme desteği, lohusalık dönemi sorunlarının yönetimi ve uzun vadede pelvik taban sağlığının korunması açısından önemlidir. Bu zincirin herhangi bir halkasında eksiklik olması, doğum deneyimini olumsuz etkiler ve anne-bebek sağlığını tehlikeye atabilir.

Bu çerçevede, sezaryen ve normal doğum cerrahisinin birlikte değerlendirilmesi, günümüz obstetri praksisinin en önemli tartışma alanlarından biridir. Tıbbi gerekçeler ve tıbbi olmayan faktörler, kimi zaman birbirine karışabilir. Anne sağlığı ve bebek refahı her zaman ön planda tutulmalıdır. Tıp dünyasında minimal invaziv teknikler ve kanıta dayalı tıbbi protokoller yaygınlaşsa dahi, her gebeliğin kendine has riskleri ve öncelikleri vardır. Bu nedenle, doğum anına kadar devam eden izlem ve kontrollerle, en doğru cerrahi veya doğum yöntemi kararının verilmesi, hem kısa hem de uzun vadeli sonuçlarda belirleyici olur. Her iki doğum yöntemi de doğru endikasyon ve uygun zamanda yapıldığında güvenlidir; burada belirleyici nokta, kadının ve fetüsün ihtiyaçlarına göre şekillenen bireyselleştirilmiş bir yönetim planıdır. Obstetrik ekibin amacı, hangi yolla doğum gerçekleşirse gerçekleşsin, gebeliği sağlıklı bir şekilde sonlandırmak ve hem anneyi hem de bebeği optimal koşullarda geleceğe taşımaktır.
 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe