Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Sarılık ve Fototerapi Tecrübeleri

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Sarılık ve fototerapi tecrübeleri​


Yeni doğan sarılığı, bebeklerin hayatlarının ilk günlerinde sık görülen ve çoğu zaman fizyolojik sayılabilecek bir tablo olmakla birlikte bazı durumlarda ciddi düzeye ulaşarak beyin hasarına kadar varabilecek riskler barındırır. Yenidoğan döneminde sarılık, genellikle kırmızı kan hücrelerinin (eritrositlerin) yıkılması sonucu açığa çıkan bilirubinin, karaciğer tarafından yeterince hızlı işlenememesi ve vücuttan atılamaması nedeniyle ortaya çıkar. Ancak altta yatan farklı mekanizmalar, erken veya patolojik sarılık tablolarını da karşımıza çıkarabilir. Tedavinin temel taşı olan fototerapi, bilirubinin derideki fotokimyasal dönüşümünü kolaylaştırarak bebeğin sarılık düzeyini düşürmede etkili ve yaygın kullanılan bir yöntemdir. Neonatoloji uygulamalarında fototerapi, spesifik endikasyonlar ve güvenlik sınırları dahilinde uygulanır. Sarılığın fizyolojik sınırlar içindeki görünümünden, patolojik ve ağır durumlara; fototerapi ile ilgili deneyimlerden, tedavi uygulama parametrelerine, ebeveyn katılımından, ünite tecrübesine kadar çok çeşitli konular bu makalenin kapsamını oluşturur. Hem klinik hem teorik açıdan ayrıntılı bir bakış sunarak yenidoğan sarılığı ve fototerapi deneyimlerini derinlemesine inceleyeceğiz.

Fizyolojik sarılık ve patolojik sarılık ayrımı​


Doğumdan sonraki ilk günlerde bebeklerin çoğunda sarı renk değişimi fark edilebilir. Bu tablo, fizyolojik sarılık olarak adlandırılır ve yenidoğanların büyük kesiminde 2. ila 4. günlerde başlar, yaklaşık 1-2 hafta içinde kendiliğinden geriler. Fizyolojik sarılık mekanizması, anne karnında yüksek miktarda kırmızı kan hücresine sahip olan fetüsün doğum sonrası ortama geçmesiyle beraber bu eritrositlerin bir kısmının hızla yıkıma uğraması, ayrıca karaciğerin bilirubini konjuge etmeye henüz tam yeterli olmaması, bağırsak flora ve pasaj hızının olgunlaşmaması gibi faktörleri içerir. Bebeklerde artan indirekt bilirubin seviyesi, ciltte ve skleralarda sarı renk ile gözlemlenir. Bu fizyolojik sürecin herhangi bir tedaviye gerek olmadan gerilemesi beklenir; ancak bilirubin düzeylerinin aniden yükselmesi, kronik olarak çok yüksek seyretmesi veya hayatın ilk 24 saatinde gözlenmesi gibi ipuçları, patolojik sarılığın göstergesi olabilir.

Patolojik sarılık çeşitli nedenlerden ötürü gelişir. En erken dönemde (ilk 24 saat) başlayan sarılık, genellikle hızlı eritrosit yıkımı (hemoliz) veya konjenital enfeksiyonlar, sepsis, metabolik bozukluklar gibi ciddi tablolara işaret edebilir. ABO veya Rh uyumsuzluğu, major kan grubu uyuşmazlıklarına bağlı antikorlar, G6PD eksikliği, kalıtsal hemoglobinopatiler, anne sütü sarılığı (breastmilk jaundice) gibi çok sayıda etiyoloji, bilirubin seviyesinin hızla ve yüksek değerlere ulaşmasına neden olabilir. Özellikle neonatal dönemdeki bu dramatik yükseliş, bilirubinin kan-beyin bariyerini geçip bazal gangliyonlar gibi beyin bölgelerine yerleşmesiyle sonuçlanabilen “kernikterus” riskini doğurur. Bu durumda kalıcı nörolojik hasarlar (işitme kaybı, spastisite, bilişsel gerilik) gelişebilir. Dolayısıyla sarılıkta fizyolojik sınırlardan sapmayı erken tanıyarak uygun tedaviyi (fototerapi, gerekirse değişim transfüzyonu) zamanında uygulamak kritik önem taşır.

Bilirubin metabolizması ve sarılık tipleri​


Sarılığın türleri, bilirubinin direkt (konjuge) veya indirekt (unkonjuge) biçimde yükselmesine göre farklılaşır. Yenidoğan sarılığı sıklıkla indirekt hiperbilirubinemi ile ilişkilidir. İndirekt bilirubin, kana serbest (konjuge olmamış) halde salındığı için lipofilik özellik taşır ve beyin dokusuna nüfuz edebilir. Bebeklerin karaciğerinde, bilirubin glukuronil transferaz enziminin aktivitesi henüz tam olgunlaşmamıştır; dolayısıyla bilirubinin hızlıca konjugasyona uğrayarak suda çözünür forma dönüşmesi aksar. Ayrıca enteroterepatik siklusta bilirubinin yeniden dolaşıma girmesi, metabolik dengesizliği körükler. Erken doğumlu bebeklerde bu enzim etkinliği daha da düşüktür.

Konjuge (direkt) bilirubin yükselmesi ise kolestaz, karaciğer parankim hastalıkları veya safra kanallarında tıkanıklıkla ilgilidir. Bu tabloda bebekte sarılıkla beraber dışkı rengi açılabilir (akolik dışkı), karaciğer enzimleri yükselir ve sistemik kolestaz belirtileri görülür. Neonatoloji pratiğinde direk bilirubin %2 mg/dL’nin veya toplam bilirubinin %20’sinden fazlasının konjuge formda olması “patolojik konjuge hiperbilirubinemi” olarak değerlendirilir ve araştırılması gereken (biliyer atrezi, neonatal hepatit vb.) daha ciddi durumların göstergesi olabilir.

Sarılık tanısında tarama ve izlem yöntemleri​


Sarılığın izlenmesinde fizik muayene, transkütan bilirubin (TcB) ölçümü ve laboratuvar testleri kullanılır. Yenidoğanın derisindeki sarılık, genelde kafadan ayaklara doğru ilerler; başta gözlenen sarı renk, bilirubin düzeyinin daha düşük olduğunu (kabaca 5-7 mg/dL) gösterirken, göğüs ve karında belirginlik orta yüksek (10-15 mg/dL), bacak ve ayaklarda da sararma ise daha yüksek bilirubin seviyesine karşılık gelebilir. Bu muayene yöntemi bir fikir verse de kesinlik taşımadığından transkütan bilirubin ölçer (noninvaziv) veya kan testleri (total ve direk bilirubin) tanı koymada önem kazanır.

Çoğu hastanede TCB cihazlarıyla cilt üzerinden bilirubin düzeyi tarama yöntemi benimsenir. Eşik değerler aşıldığında veya klinik şüphe belirdiğinde kan testiyle bilirubin düzeyi teyit edilir. Ayrıca altta yatan hemoliz kuşkusu varsa retikülosit sayımı, kan grubu ve direkt Coombs testi gibi ek analizler yapılır. Yenidoğanın yaşına göre (saat bazında) bilirubin düzeylerini değerlendiren “Bhutani eğrileri” veya benzer nomogramlar, hangi bilirubin düzeyinde fototerapi ya da değişim transfüzyonunun gerekli olduğunu belirlemeye yardımcı olur. Pretermlerde taban değerler daha katı olabilir, çünkü beyin koruması açısından daha düşük bilirubin toleransları vardır.

Fototerapinin tarihçesi ve temel prensipleri​


Fototerapi, 1950’li yıllardan itibaren sarılık yönetiminde kullanılmaya başlanmış, neonatolojide devrim niteliğindeki müdahalelerden biridir. Işığın belli dalga boylarındaki fotonları, bilirubin molekülünü yapısal izomer haline dönüştürerek suda çözünür formda vücuttan atılmasını (en azından bir kısmının) kolaylaştırır. Özellikle 460-490 nm aralığındaki mavi-yeşil ışık spekturumu bilirubin fotodegradasyonu için en etkilidir. Fototerapi uygulaması sırasında bebek, göz koruyucusu ve genital organları koruyan bariyerle birlikte, ışık kaynağının altına yerleştirilir. Cildinin geniş bir alanının ışığa maruz kalması önemlidir.

Modern ünitelerde LED fototerapi cihazları, geniş bandlı halojen ışık kaynakları yerine daha spesifik dalga boyunda ışık üretebilir, daha az ısı açığa çıkarır ve enerjiyi verimli kullanır. Bu da tedavi süresini kısaltabilir ve yan etki riskini azaltır. Fototerapide esas hedef, bilirubin düzeyini bebek için risk yaratmayacak seviyeye düşürmektir. Tedavi uzunluğu, bebeğin gebelik yaşı, günlük bilirubin artış hızı, kandaki bilirubin değeri ve kliniğine bağlı olarak değişir. Bazı bebeklerde tek taraflı fototerapi (örneğin “mavi ışık battaniyesi” gibi yüzeysel yöntemler) yeterli olabilirken, diğerlerinde çift taraflı yüksek yoğunluklu ışık gerekebilir.

Fototerapinin etkinliğiyle ilişkili faktörler şunlardır: Işık kaynağının dalga boyu ve yoğunluğu, fototerapi mesafesi, bebeğin ten rengi ve bilirubin dağılımı, bebekteki sıvı dengesi ve beslenme durumu. Ayrıca bebeğin hareketli olması veya cildin tam ışık almasını engelleyen kıyafetler, fototerapinin etkinliğini düşürebilir. Zaman zaman bebekte hipertermi veya dehidratasyon, fototerapiye bağlı döküntü, bronz bebek sendromu gibi nadir durumlar da gözlenebilir.

Fototerapi uygulama deneyimleri ve klinik yaklaşım​


Fototerapi endikasyonu, bilirubin düzeyinin bebeğin yaşına göre (saat bazında) tehlikeli sınırlara yaklaşması veya aşmasıdır. Hastanelerde genellikle “Bhutani çizelgeleri” gibi nomogramlar kullanılır. Örneğin 38 hafta ve üstü term bebekte, 72 saatlikken bilirubin 17 mg/dL üstündeyse fototerapi düşünülebilir. Prematürelerde, beyin koruması için daha katı eşikler konulur (daha düşük bilirubin seviyelerinde tedaviye başlanır). Fototerapi uygulama deneyimlerinde bebekler ~24-48 saat süreyle veya kan bilirubini güvenli aralığa inene dek ışık altında kalır. Bu süreçte cilt kuruluğu ve su kaybına karşı bebeğe yeterli sıvı verilir, göz bandı ile retina korunur, vücut ısısı takip edilir. Genellikle 2-3 saatte bir beslenme veya anne sütü sağlama/emme denemeleri yapılır.

Fototerapi seansları arasında düzenli bilirubin kontrolü alınır. Bilirubin değerleri yeterince düştüğünde, fototerapi sonlandırılır. İlk saatlerde hızlı düşüş görülebilir; tedavi kesildikten sonra tekrar bir “geri sıçrama (rebound)” yaşanabilir. Bu nedenle, tedaviden hemen sonra değil, genellikle 12-24 saat sonrasında kontroller yapılır. Bilirubin yeniden tehlike eşiğine yükselirse fototerapi yeniden başlatılabilir. Ağır vakalarda (özellikle hemolitik sarılıkta) fototerapi yeterli gelmezse, kan değişimi (exchange transfusion) gündeme gelebilir. Bu girişim yenidoğan açısından riskli olsa da, kernikterus tehdidini azaltmak için hayat kurtarıcı bir adım olabilir.

Fototerapi teknolojisindeki gelişmeler ve yenilikler​


Son yıllarda fototerapi uygulamalarında LED ışık kaynakları yaygın hale gelmiştir. LED paneller, daha dar bir dalga boyu aralığında yoğun ışık çıkışı sağlayarak tedavinin verimliliğini yükseltir. Halojen veya floresan sistemlere göre enerji tasarrufu, daha az ısı üretimi, daha uzun ömür ve homojen ışık dağılımı avantajları vardır. Taşınabilir fototerapi üniteleri ve eve fototerapi seçenekleri de hafif sarılığı olan bebekler için gündeme gelebilir. Bu uygulamalar, hastane yatış süresini kısaltabilir, ancak güvenlik ve uygunluk değerlendirmesi şarttır.

Bunun yanı sıra “fiber optik battaniye” yöntemleri, bebeğe sarılan yumuşak malzemede fiber optik kablolarla ışığı ileterek cildi aydınlatır, böylece daha rahat hareket edebilir. Bebekle anne arasındaki temas bozulmadan fototerapinin sürmesi, emzirme ve ten teması avantajı sunar. Ancak fiber optik battaniyelerin ışık yoğunluğu, standart üstten fototerapiden düşük olma eğilimindedir, bu nedenle ağır durumlarda yeterli olmayabilir. Son olarak, fototerapinin yan etkilerini (hipertermi, su kaybı, cilt irritasyonu) en aza indirmek için cilt ısısı monitörleri, fototerapi cihazıyla entegre kontrol sistemleri gibi teknolojik çözümler de devreye girmektedir.

Fototerapinin yan etkileri ve güvenlik önlemleri​


Fototerapi genelde güvenli kabul edilse de, yan etkiler tamamen yok değildir. Öncelikle, aşırı sıcaklık artışı bebekte su kaybı ve hipertermiye yol açabilir. Bu nedenle bebeğin cilt ısısını sık gözlemlemek ve ekstra sıvı gereksinimini karşılamak gerekir. Uzun süreli yoğun ışığa maruz kalma “bronz bebek sendromu” olarak adlandırılan, derinin bronz veya gri renk almasıyla kendini gösteren geçici bir tablo oluşturabilir. Işık kaynaklarının yanlış kullanımında bebeğin gözünü yeterince korumamak retinaya zarar verebilir; dolayısıyla göz bandı veya göz koruyucu takma zorunluluğu bulunur.

Nadiren, fototerapi altında bebeğin cildinde döküntü, isilik benzeri küçük papüller veya hücresel DNA hasarı oluşabileceğine dair endişeler mevcuttur. Ancak genellikle bu cilt reaksiyonları hafif ve geçicidir. Bilirubin düzeylerinin çok hızlı düşmesi de paradox bazı metabolik stresleri tetikleyebilir, ancak genelde klinik önemi düşüktür. Fototerapi kesilirken mutlaka bilirubindeki “geri sıçrama” olasılığını gözlemlemek gerekir. Tüm bunlara rağmen, fototerapi bebek sarılığı için en etkili, kolay erişilebilir ve güvenli yöntemler arasında yer alır.

Aile katılımı ve ebeveyn tepkileri​


Bebeğini fototerapi lambası altında gören ebeveynler, bazen endişe, korku veya suçluluk duyguları yaşayabilir. “Bebeğim neden bu kadar sarı oldu, yoksa bir şeyleri yanlış mı yaptık?” düşüncesi yaygındır. Neonatoloji ekibi, anne-babayı sarılığın fizyopatolojisi, çoğunlukla geçici ve yönetilebilir olduğu konusunda bilgilendirmeli ve fototerapinin amacını açıklamalıdır. Anne sütünün sürdürülmesi, mümkünse emzirme sıklığını artırma, bebeği göğüsle temas ettirme (fototerapiyi kesintiye uğratmamak kaydıyla) gibi uygulamalar, ebeveyn-bebek bağlanmasına katkı sunarken, tıbbi bakımın stresini de hafifletir.

Bazı anneler, süt üretiminin bu dönemde azalacağı kaygısıyla formül mamaya yönelebilir. Hekim ve hemşireler, anne sütünün sarılıkta bağırsak hareketlerini artırarak bilirubin atılmasını kolaylaştırdığını ve bağışıklık desteği sağladığını vurgulayarak anneyi motive etmelidir. Özellikle anne sütü sarılığı ile karıştırılmaması için tıbbi ayrımlar açıklanmalıdır. Ailelere taburculuk sonrası da evde nasıl izlenimler edinmeleri gerektiği, göz aklarında sarılaşma derecesi, bebeğin beslenmesi, uyku ve halsizlik durumu gibi parametreleri ne zaman hekime bildirmeleri gerektiği hakkında bilgi aktarımı önemlidir.

Değişim transfüzyonu ve ağır sarılık yönetimi​


Nadiren de olsa bilirubin düzeyi, fototerapinin yetersiz kaldığı ya da hemolitik hastalığın aşırı olduğu durumlarda tehlikeli eşiğe ulaşabilir. Bu durumda bebekte “kernikterus” riskine karşı değişim transfüzyonu (exchange transfusion) gündeme gelir. Değişim transfüzyonunda bebeğin kanı kısmen çekilerek yerine uygun kan grubu ve çaprazlaışmış taze tam kan veya kan ürünleri verilir. Amaç, bebeğin dolaşımındaki bilirubini ve serbest dolaşan antikorları uzaklaştırmaktır. Bu işlem hastanelerin donanımlı yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde yapılır, invaziv ve risklidir. Özellikle Rh veya ABO uyumsuzluklarında hemoliz çok şiddetliyse, fototerapiye rağmen bilirubin hızla yükselebilir, ek olarak IVIG tedavisi de devreye girer.

Değişim transfüzyonu, deneyimli ellerde uygulandığında bebeğin hayatını kurtaran, kernikterusu önleyen etkili bir yöntemdir. Ancak kan volümünün tekrarlı çekilmesi ve verilmesi, kardiyovasküler stabiliteyi bozabilir, elektrolit dengesizlikleri ve enfeksiyon riski oluşabilir. Bu yüzden endikasyon çok net konur ve bebek sürekli monitorize edilir. Günümüzde daha erken tanı ve fototerapi olanaklarıyla değişim transfüzyonunun gerekliliği, önceki yıllara göre çok azalmış durumdadır.

Önleme stratejileri ve politikalar​


Sarılık yönetimi, sadece tedaviye odaklanmaz; altta yatan risk faktörlerini tanıyarak proaktif önlem almayı da içerir. Örneğin ABO veya Rh uyumsuzluğu olan annelerde gebelik sürecinde antikor titreleri takip edilir, gerekirse antenatal immünoglobulin uygulaması yapılabilir. Yenidoğan testleriyle ilk 24-48 saatte bilirubin ölçümü tarama şeklinde uygulanarak tehlike sinyali erkenden yakalanır. Erken taburcu olan annelere, “72. saatte bilirubin pikine” dikkat çekilerek en geç 3-5. günde poliklinik kontrolü önerilir.

Emzirme sorunları (anne sütünün gelmemesi, yanlış emzirme tekniği, meme başı problemleri) bebekte yetersiz beslenme ve dolayısıyla yetersiz bağırsak pasajı, bilirubin atılımında gecikme yaratabilir. Bu tip sorunlara erken müdahale, laktasyon danışmanlığı, emzirme eğitimleri, anneye moral destek gibi hamleler, beslenmeye ve sarılığın önlenmesine katkı sunar. “Anne sütü sarılığı” bazen 1. haftadan sonra 2-3 hafta kadar süren, nispeten hafif ve iyi seyirli bir tablo olarak görülür. Bu durumda fototerapi kısa süreli uygulanabilir, ama genelde emzirmeyi kesmemek esastır.

Hastanelerdeki yenidoğan bakım politikaları da sarılık yönetimini şekillendirir. Toplumda ebeveynlerin “güneş banyosu” yaparak sarılığı geçirme gibi geleneksel alışkanlıkları bulunsa da, uzmanlar bebeği doğrudan güneş ışığına maruz bırakmanın riskleri (dehidrasyon, cilt yanığı) nedeniyle tıbbi gözetim altında fototerapiyi tercih eder. Ayrıca toplumsal farkındalık artırılmalı, sarılık belirtilerini tanıma, düzenli kontrol ve emzirme önemi ailelere anlatılmalıdır.

Deneyim paylaşımları ve multidisipliner iş birliği​


Neonatoloji pratiğinde sarılık ve fototerapi, hemşireler, bebek dostu hastane politikaları, diyetisyenler, anne sütü danışmanları, pediatrik uzmanlar, bazen çocuk gastroenterologları gibi profesyonellerin koordinasyonunu gerektirir. Kliniğin deneyimi, hangi bilirubin düzeyinde hangi tedavinin seçileceği, nasıl bir fototerapi protokolü uygulanacağı (mavi ışık yoğunluğu, süresi, tek taraflı mı çift taraflı mı vb.) ve hasta taburculuğu sonrası evde takip planlamasının nasıl yapılacağı konularına yansır. Özellikle doğum servisindeki hemşirelerin, annelerin emzirme ve bebek beslemesi konusunda destek sağlaması, “fototerapi altında emzirme” pratiklerinde, lambanın kısa süre kapatılıp annenin göğsünde bebekle ten tene temasa izin verilmesi gibi yaklaşımlar, anne bebek bağını korurken tedaviyi aksatmadan yürütebilir.

Yüksek riskli bebeklerde (örneğin prematüre, ABO uyuşmazlığı, sepsis riski, G6PD eksikliği) fototerapi deneyimi daha hassas olur. Bilirubin yükseliş hızı, gün ve saat bazında kaydedilir; eğer beklenenden fazla artış gözleniyorsa hemolitik süreç veya ek patoloji sorgulanır. Kan tahlilleriyle “direkt Coombs testi, retikülosit sayısı, hemoglobin, LDH, haptoglobin” gibi parametreler değerlendirilir. Ek patoloji saptanırsa uygun tedaviler (IVIG, antibiyotik vb.) eklenir.

Bunun yanında fototerapinin kesilme kriterleri de kliniğin deneyimine dayalıdır. Belirli tabloya göre, fototerapinin sonlandırılması için bilirubinin yaşa göre kritik eşiğin 2-3 mg/dL altına düşmesi beklenir, akabinde 12-24 saat sonra tekrar ölçüm yapılarak rebound incelenir. Bebek stabil kaldıysa taburculuk planlanır ve aileye hangi belirtiler olduğunda hastaneye başvurmaları gerektiği hatırlatılır.

Uzun vadeli izlem ve sonuçlar​


Yenidoğan sarılığı genellikle geçici ve iz bırakmayan bir durumdur, ancak bilirubin seviyeleri aşırı yükseldiğinde ve tedavi geciktiğinde kernikterus gibi geri dönülmez beyin hasarları oluşabilir. Böyle bir hasara maruz kalan çocuklarda uzun dönemde sağırlık, motor bozukluklar, koreoatetoz, diş minesi anomalileri gibi tablolar gözlenebilir. Bu nedenle bilirubin limitlerinin ve risk faktörlerinin ciddiye alınması elzemdir. Fototerapi ile çoğu vakada son derece başarılı sonuçlar alınır; bebek kısa sürede normal renk tonuna döner ve komplikasyon riski minimuma iner.

Belirli vakalarda sarılık tekrarlayabilir veya anne sütü sarılığı haftalar boyunca hafif düzeyde devam edebilir, ancak çocuk genellikle herhangi bir sakatlık yaşamadan büyümesini sürdürür. Yaşamın ilerleyen dönemlerinde bu bebeklerin ekstra bir izleme ihtiyacı yoktur, ama prematürelik, neonatal sepsis, konjenital enfeksiyon gibi ek sorunları varsa nörogelişimsel takip ve pediatrik rutin kontrollerde her zamanki gibi izlem önerilir.

Sarılık konusundaki deneyimler, ebeveynlere de tıbbi takımın eğitim verdiği bir süreçtir: Sarılığın çoğu zaman fizyolojik, geçici ve yönetilebilir olduğu, fototerapinin etkili ve güvenli bir yöntem olduğu, ağır vakalardaysa modern tıbbın tedavi seçeneklerinin bebek hayatını kurtarabileceği mesajı, bu deneyimler sonucu daha net anlaşılır. Bebek için en iyi bakımın, ebeveynlerin endişelerini gidermek, anne sütünü desteklemek, fototerapiyi doğru parametrelerle uygulamak ve yeterli post-fototerapi gözlemle mümkün olduğu tüm sağlık profesyonelleri tarafından paylaşılır.

Genel çerçevede, neonatal sarılık ve fototerapi, yenidoğan bakımındaki en sık uygulanan girişimlerden olup, hem hekimlerin hem de ailelerin deneyimleriyle şekillenen bir süreçtir. Doğru zamanda başlanan ve uygun şekilde yönetilen fototerapi, bilirubinin beyin üzerinde toksik etki yaratmasını engelleyerek bebeğin sağlıklı gelişiminin önünü açar. Dolayısıyla yenidoğan sarılığında tanı ve tedavi deneyimleri, modern neonatolojinin uygulama başarısını gösteren çarpıcı örnekler arasında yer alır.
 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe