- Katıldı
- 22 Aralık 2024
- Mesajlar
- 303
- Tepki puanı
- 0
- Puanlar
- 16
Fizyoterapi ve osteopati genel kategori
Fizyoterapi, kas-iskelet sistemi başta olmak üzere sinir, dolaşım ve solunum sisteminin işlevlerini geliştirmeyi, ağrıları azaltmayı ve bireylerin bağımsız hareket kapasitesini yükseltmeyi hedefleyen bir sağlık disiplinidir. Uzun yıllardır tıp dünyasında özel bir alan olarak kabul edilen fizyoterapi, travma, spor yaralanmaları, nörolojik rahatsızlıklar, kas-iskelet ağrıları veya ameliyat sonrası rehabilitasyon gibi geniş bir yelpazede çok yönlü uygulamalara sahiptir. Bunun yanı sıra son dönemde birçok ülkede popülerleşen ve manuel tedavi teknikleriyle tanınan osteopati, vücudun kendini iyileştirme potansiyelini destekleyen, bütüncül yaklaşımı benimseyen bir başka elle terapi yöntemidir. Her ne kadar benzer hedeflere (ağrı kontrolü, hareketliliğin artırılması, vücudun fonksiyonel bütünlüğünün korunması) sahip olsalar da fizyoterapi ve osteopati, teorik altyapı, teknik çeşitlilik ve uygulama ilkeleri bakımından bazı farklılıklar içerir. Bununla birlikte her ikisi de multidisipliner tıp pratiğinde, hastanın anatomik, fizyolojik ve nörolojik gereksinimlerini göz önüne alan bütüncül yaklaşımların değerli bileşenleridir. Bu makalede fizyoterapinin tarihçesi ve temel ilkeleri, rehabilitasyonda kullanılan yöntemler, osteopatinin kavramsal temelleri ve teknikleri, her iki yaklaşımın ortak ve farklı yönleri, kanıt düzeyleri ve uygulama alanları ayrıntılı biçimde irdelenecektir.
Fizyoterapinin tarihçesi ve temel felsefesi
Fizyoterapi kavramının kökeni, insanlık tarihinin çok eski çağlarına kadar uzanır. Ortopedik ve nörolojik sakatlıkların azaltılması veya kas-iskelet ağrılarının giderilmesi konusunda, antik dönemlerden itibaren masaj, egzersiz ve su terapisi gibi uygulamalara rastlanır. Modern anlamda fizyoterapinin temelleri, 19. yüzyıl ortalarında Avrupa’da atılmıştır. İsveçli Henrik Ling’in geliştirdiği “İsveç jimnastiği” ve Pehr Henrik Ling’in eklem ve kas sistemine yönelik ritmik hareket uygulamaları, fizyoterapinin bilimsel dayanaklarının oluşturulmasında kilometre taşlarıdır. 20. yüzyılda Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrasında, yaralanan askerlerin fonksiyon kayıplarını geri kazandırmaya dönük rehabilitasyon çabaları, fizyoterapinin pek çok ülkede ayrı bir meslek olarak örgütlenmesini sağlamıştır. Akabinde akademik kurumlardaki gelişmeler, fizyoterapiyi tıp pratiğinin vazgeçilmez bir dalı haline getirmiş, manuel teknikler, egzersiz yaklaşımları, elektroterapi ve hidroterapi gibi alanlar alt uzmanlıklar şeklinde gelişmeye başlamıştır.
Fizyoterapinin temel felsefesi, insan bedeninin hareket ve fonksiyonunu iyileştirmek, ağrıyı azaltmak, sakatlıkları önlemek veya mevcut sakatlıkların ilerlemesini yavaşlatmak, hastaların günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlığını artırmaktır. Bu yaklaşım, anatomi, fizyoloji, kinezyoloji ve biyomekanik gibi temel bilimler üzerine inşa edilir. Bireylerin hareket bozukluklarını tespit etmek, fiziksel testler ve değerlendirmeler yoluyla disfonksiyonun kaynaklarını belirlemek, sonrasında özelleştirilmiş bir egzersiz ve tedavi planı hazırlamak fizyoterapinin tipik işleyiş modelidir. Fizyoterapist, kas gücünü artırma, esnekliği geliştirme, eklem hareket açıklığını koruma, sinir kontrolünü düzenleme, denge ve koordinasyonu iyileştirme gibi hedeflere yönelik çok çeşitli teknikleri uygular. Bu sayede ameliyat sonrası rehabilitasyondan kronik ağrı yönetimine, sporcu yaralanmaları tedavisinden nörolojik rehabilitasyona geniş bir yelpaze ortaya çıkar.
Fizyoterapi uygulama alanları ve yöntemleri
Fizyoterapi, pek çok tıbbi alanda destekleyici veya ana tedavi yöntemi olarak kullanılır. Ortopedik rehabilitasyon, nörolojik rehabilitasyon, kardiyopulmoner rehabilitasyon, pediatrik rehabilitasyon, geriyatri ve kadın sağlığı (pelvik taban rehabilitasyonu, gebelik sonrası egzersizler vb.) olmak üzere farklı alt dalları mevcuttur. Aşağıda fizyoterapi uygulamalarının bazı temel bileşenleri özetlenmiştir:
1. Egzersiz tedavileri: Fizyoterapinin belkemiğini, amaca yönelik egzersiz programları oluşturur. Kas kuvvetini artırmaya, esnekliği geliştirmeye, eklem hareket açıklığını genişletmeye, kardiyovasküler dayanıklılığı yükseltmeye veya koordinasyonu düzeltmeye odaklı egzersizler planlanır. Bu egzersizler hastanın yaşına, mevcut sakatlık derecesine, ağrı düzeyine ve genel sağlık durumuna göre özelleştirilir. Kapsamına izometrik, izotonik, plyometrik, denge ve proprioseptif egzersizler, su içi terapi (hidroterapi) gibi çeşitli modüller girer.
2. Manuel terapi teknikleri: Manipülasyon, mobilizasyon, masaj, yumuşak doku teknikleri, germe yöntemleri manuel terapi başlığı altında incelenir. Fizyoterapist, el becerileriyle kas-iskelet sistemindeki gerginlikleri veya eklem limitasyonlarını düzeltir. Duruş ve hareket kalıplarını iyileştirerek ağrı ve fonksiyon kaybını azaltmayı hedefler. Bu uygulamalar, bel-kalça ağrıları, boyun tutulmaları, donuk omuz gibi pek çok ortopedik problemde etkili olabilir.
3. Elektroterapi: Farklı akım tipleri, ısıtıcı ve soğutucu yaklaşımlar, lazer, ultrason ve manyetik alan tedavileri gibi fiziksel ajanlar, inflamasyonun kontrolü, ağrının hafifletilmesi ve dokuların iyileştirilmesi amacıyla kullanılır. TENS (Transkütanöz Elektriksel Sinir Stimülasyonu), kas spazmlarını hafifletme ve ağrı sinyallerini engelleme konusunda yararlıdır. Düşük yoğunluklu lazer tedavisi (LLLT), hücresel düzeyde metabolizmayı ve doku iyileşmesini uyarabilir.
4. Kinezyolojik bantlama: Özellikle spor rehabilitasyonunda popülerleşen kinezyotape, kasları desteklemek, eklem stabilitesini iyileştirmek, ödemi veya lenfatik dolaşımı düzenlemek gibi hedeflere yönelik elastik bant uygulamaları olarak tanımlanır. Bant, cilt üzerinde uygun gerilimle yapıştırılarak kasların doğru pozisyonda çalışmasına rehberlik ederken eklem hareketini kısıtlamaz.
5. Nörogelişimsel yöntemler: Özellikle pediatrik nörolojik vakalarda veya inme (stroke) rehabilitasyonunda Bobath, PNF (Propriyoseptif Nöromusküler Fasilitasyon), Brunnstrom yöntemleri gibi özel teknikler kullanılır. Amaç, beynin plastisitesinden faydalanarak fonksiyonel hareket paternlerini yeniden kazandırmak, spastisiteyi azaltmak, normal harekete yakın kalıpları güçlendirmektir.
6. Solunum ve kardiyopulmoner rehabilitasyon: Kalp veya akciğer hastalıkları geçirmiş kişilere uygun egzersizler, hava yolu temizleme teknikleri, göğüs fizyoterapisi yöntemleri uygulanır. Bu sayede akciğer kapasitesi artar, oksijenlenme iyileşir ve hastanın egzersiz toleransı yükselir. Örneğin KOAH, astım, bronşektazi veya koroner arter hastalığı gibi durumlarda fizyoterapi desteği önemlidir.
Bunlara ek olarak, ortez-protez rehberi, ergonomik düzenlemeler, iş ve günlük yaşam aktivitelerine adaptasyon, hasta eğitimi gibi konular da fizyoterapinin uğraş alanıdır. Bu çeşitlilik, branşın tamamlayıcı bir dizi fonksiyon üstlendiğini gösterir.
Osteopati kavramı ve temel ilkeler
Osteopati, 19. yüzyılda Dr. Andrew Taylor Still tarafından temelleri atılan, “vücudun kendini iyileştirme potansiyeline vurgu yapan”, kas-iskelet sisteminin bütünlüğünü koruyarak organ fonksiyonlarını ve sağlığı düzeltmeyi amaçlayan bir manipülatif tedavi yöntemidir. Osteopati, eklemler, kaslar, bağ doku, iç organlar ve sinir sistemi arasındaki yapısal ve fonksiyonel bağlantıları bütüncül biçimde ele alır. Bu yaklaşımda, doku hareketliliği, kan ve lenf dolaşımının düzenlenmesi, sinir sisteminin optimal çalışması için anatomik doğruluğun sağlanması anahtar temalardır.
Osteopatlar, palpasyon yoluyla vücuttaki kısıtlılıkları, asimetrileri, doku hassasiyetlerini tespit eder. Tedavi sırasında çeşitli mobilizasyon, manipulasyon ve germe teknikleriyle “osteopatik lezyon” denilen disfonksiyonlu bölgeyi düzeltmeye çalışırlar. Örneğin omurga kısıtlılıkları, sakroiliak eklem blokajları, kraniyal kemik hareket bozuklukları, visseral fasya gerginlikleri gibi alanlara müdahale edilebilir. Osteopatiye göre, vücuttaki her doku, minimum kısıtlama ve maksimum mobiliteyle çalıştığında ağrı azalır, organ işlevleri iyileşir ve beden bütünlük içinde hareket eder. Osteopatlar, bu manipülasyon ve elle tedavi tekniklerini mükerrer seanslarla uygulayarak fonksiyonel iyileşmeyi hedefler.
Geleneksel tıptaki “mekanik bozukluklara” benzer şekilde, osteopati “bütüncül” yaklaşıma önem verir ve “hastalık odaklı” yerine “sağlığı koruma” prensibine vurgu yapar. Yine de modern dönemde osteopati, kanıt temelli tıp açısından çeşitli araştırmalarla etkinliğini göstermeye çalışmaktadır. Bazı ülkelerde osteopati, tıp eğitiminin parçası veya ayrı bir uzmanlık dalı olarak lisanslanırken, bazı ülkelerde bağımsız meslek ve tamamlayıcı tıp yöntemi olarak kabul edilir. Özellikle bel, boyun, eklem ağrıları, postür sorunları, sindirim sistemi fonksiyon bozuklukları, kas gerginlikleri gibi konularda osteopatik yöntemler popülerdir.
Fizyoterapi ve osteopati arasındaki benzerlik ve farklılıklar
Her iki disiplin de manuel terapi yaklaşımını benimser, ancak fizyoterapi daha geniş bir yelpazede egzersiz, fiziksel ajanlar ve rehabilitasyon protokollerini içerir. Osteopati, manipülasyon ve vücut sıvı dolaşımını düzenleme boyutuna ağırlık verir. Fizyoterapistler, mesleki eğitimlerinde anatomi, fizyoloji, patoloji, egzersiz bilimleri ve rehabilitasyon ilkelerine odaklanırken; osteopatlar, kranial ritim, visseral mobilite gibi özgül konseptlere ek vurgu yaparlar. Elbette pratikte pek çok fizyoterapist, manipülasyon ve manuel terapi tekniklerini öğrenirken, bazı osteopatlar da kas kuvvetlendirme veya postür egzersizleri reçete edebilir. Dolayısıyla günlük uygulamada örtüşmeler bulunur.
Fizyoterapi, hastane ve tıp merkezlerinin ayrılmaz bir parçası olmuşken, osteopati çoğunlukla bağımsız kliniklerde, özel merkezlerde veya tamamlayıcı tıp prosedürleri çatısı altında faaliyet gösterir. Bilimsel araştırma sayısı bakımından fizyoterapi literatürü görece daha geniştir. Diğer yandan, osteopatinin belli spesifik kronik ağrı, iskelet disfonksiyonları, postür ve omurga sorunlarında etkili olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Bazı durumlarda hastalar, gerek fizyoterapi gerek osteopati yaklaşımından eş zamanlı fayda görerek multidisipliner avantaj sağlar.
Kanıt düzeyi ve güncel araştırmalar
Fizyoterapinin pek çok alt dalında randomize kontrollü çalışmalar, meta-analizler ve sistematik derlemeler mevcuttur. Örneğin bel ağrısında egzersiz tedavilerinin etkinliği, inme rehabilitasyonunda Bobath veya PNF yöntemlerinin sonuçları, KOAH’ta solunum fizyoterapisinin yararları güçlü kanıtlar barındırır. Osteopatide ise “osteopatik manipülasyonun bel ağrısı ve boyun ağrısına etkisi” üzerine çalışmalar bulunur, bazı çalışmalar hafif-orta dereceli bel ağrısında osteopatik tedavinin plaseboya kıyasla fayda sağladığını gösterir. Fakat çalışmaların sayısı, kalitesi ve metodolojik çeşitliliği konusundaki tartışmalar sürer. Bilim dünyası, osteopatik prensiplerin hangi mekanizmalarla etki gösterdiğini açıklamak üzere anatomi-fizyoloji deneyleri, nöroimmün ve nörofizyolojik çalışmalar talep eder.
Multidisipliner rehabilitasyon açısından bakıldığında, hem fizyoterapi hem de osteopati, hastanın kronik ağrı ve hareket kısıtlılığı için destekleyici unsurlar olabilir. Tedavinin etkinliği, hastaya özgü faktörler, uygulayıcının deneyimi, seans sıklığı, hasta uyumu gibi değişkenlere bağlıdır. Gelecek için, manipülasyon ve manuel terapi tekniklerinin moleküler düzeydeki etkilerini anlamaya dönük araştırmalar artmaktadır. Nöral plastisite, fasyal dokularda mekanik reseptörlerin uyarılması ve endojen ağrı modülasyon mekanizmaları, bu tedavilerin etkisini açıklayabilecek potansiyel mekanizmalar arasındadır.
Klinik uygulamalara dair örnekler
1. Omurga ağrıları: Bel fıtığı, boyun düzleşmesi, sırt ağrısı, dejeneratif disk hastalıkları gibi omurga rahatsızlıklarında fizyoterapi; traksiyon, egzersiz, lokal ısı, mobilizasyon, postür eğitimi gibi yöntemler uygular. Osteopat ise omurga segmentlerinde kısıtlılık varsa manipülatif manevralar (HVLA - High Velocity Low Amplitude) veya yumuşak doku teknikleriyle eklemlerin normal hareketini geri kazandırmaya çalışır. Egzersiz protokolleri eklenerek kas stabilitesi sağlanır.2. Spor yaralanmaları: Bağ, tendon veya kas hasarına uğramış sporcularda fizyoterapistler rehabilitasyon planı oluşturur. Uygun aşamada eksantrik, konsantrik egzersizler, proprioseptif çalışmalar ve kas güçlendirme devreye girer. Osteopatlar, eklem dizilimi ve fasya kısıtlılıkları yönünden analiz yaparak, manuel tekniklerle ağrı ve inflamasyonu azaltmaya, dokuların beslenmesini iyileştirmeye katkıda bulunur.
3. Nörolojik rehabilitasyon: İnme, multipl skleroz, serebral palsi gibi durumlarda fizyoterapi, hareket paternleri, denge, yürüme eğitimi, kas tonusu kontrolü üzerine metodik yaklaşımlar sunar. Osteopatlar, sinir dokusunun mekanik gerilim durumunu hafifletmek veya kraniyal-sakral ritmi düzenlemek gibi iddialarla tedavilere katkı yapabilir; ancak kanıt düzeyi daha sınırlıdır.
4. Kadın sağlığı: Pelvik taban kaslarının zayıflığı, inkontinans, gebelik sonrası bel ağrısı gibi konularda fizyoterapide Kegel egzersizleri, perineal rehabilitasyon ve bel stabilizasyon egzersizleri yer alır. Osteopatlar, sakrum, pelvis ve lomber omurga bölgesinde manuel düzenleme teknikleri uygulayarak bu tür sorunları hafifletebileceklerini ileri sürerler. Bazı vakalarda kombine kullanım yararlı olabilir.
Fizyoterapi ve osteopatinin bütüncül bakışı
Her iki yaklaşım da insana anatomik ve fonksiyonel açıdan bütüncül yaklaşır. Hareket, postür, kas kuvveti, eklem mobilitesi, doku gerilimi, nöromüsküler koordinasyon gibi unsurlar ortak ilgi alanlarıdır. Osteopatide “vücut bir bütündür” prensibi yer alırken, fizyoterapide “eklem-çevre yumuşak doku- sinir sisteminin entegrasyonu” anlayışı mevcuttur. Ağrı, semptomların bir yansıması olarak görülür, asıl önemli olan kökenindeki yapısal veya fonksiyonel sorunun düzeltilmesidir. Bu açıdan, her iki disiplinde de sadece ağrılı bölgeye yönelik değil, tüm bedenin duruşu ve hareket paternlerini inceleyen bir mantık yatar.
Bununla beraber tedavi protokolleri, fizyoterapide egzersiz, elektroterapi, bantlama, rehabilitasyon aşamalarıyla kapsamlıyken osteopati en çok elle muayene ve manipülasyonla sınırlı kalabilir. Ancak modern osteopati de hastalara egzersiz önerileri verebilir, beslenme veya stres yönetimi ipuçları sunabilir. Fizyoterapistler de manipülasyon tekniklerine hâkim olabilir; manipülasyon, mobilizasyon gibi yöntemleri “manuel terapi” çatısı altında uygularlar. Dolayısıyla pratikte iki meslek ve bakış açısı sıklıkla örtüşür; hasta için bu bütünleştirilmiş model daha faydalı olabilmektedir.
Güvenlik, riskler ve yan etkiler
Fizyoterapi ve osteopatik tedavilerde genel olarak ciddi yan etki riski düşüktür, ancak bazı manipülatif uygulamalar (özellikle boyun bölgesine yönelik yüksek hız düşük amplitude manipülasyonlar) nadir de olsa damar yaralanması, inme riski gibi endişeler doğurabilir. Bu nedenle hastanın anamnezi ve muayenesi dikkatle yapılmalı, kontrendike durumlar (osteoporoz, akut inflamasyon, stabil olmayan kırık, bağ doku hastalıkları vb.) saptanmalıdır. Fizyoterapistler ve osteopatlar, bu komplikasyon riskini en aza indirmek için kanıt temelli protokoller izler ve çok agresif tekniklerden kaçınırlar.
Elektroterapi, ultrason, lazer gibi fizik ajanların yanlış kullanımı da deri yanıkları, doku hasarı, pacemaker bozulması gibi istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu yüzden uygulayıcı eğitimi ve doğru ayarlar elzemdir. Yine hastanın ortopedik veya iç hastalıkları alanındaki eşlik eden problemleri, rehabilitasyon planında kısıtlayıcı faktör olabilir. Egzersiz düzenlenirken kardiak, pulmoner, metabolik stres dikkate alınmalıdır.
Eğitim, sertifikasyon ve profesyonel gelişim
Fizyoterapist olmak için pek çok ülkede 4 yıllık lisans programını (fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü) tamamlamak, ardından uzmanlaşmak veya lisansüstü eğitim almak mümkündür. Manuel terapi, nörolojik rehabilitasyon, kardiyopulmoner rehabilitasyon, spor fizyoterapisi gibi alanlarda sertifika programları ve yüksek lisans/doktora düzeyinde uzmanlaşma imkanı bulunur. Osteopat olmak bazı ülkelerde tıp fakültesi sonrası osteopatik tıp fakültesine (DO - Doctor of Osteopathy) gidilerek, bazı ülkelerde ise lisans mezuniyeti (fizyoterapi, chiropraktik vb.) sonrası osteopati enstitülerinde 4-5 yıllık ek eğitimle gerçekleşir. Yasal düzenlemeler ve yeterlilik standartları ülkelere göre farklılık gösterir.
Ekip çalışması, hem fizyoterapistlerin hem osteopatların ortopedistler, beyin cerrahları, nörologlar, romatologlar, diyetisyenler, psikologlar ve diğer sağlık personeliyle iş birliği yapmasını gerektirir. Özellikle kronik ağrı veya kompleks rehabilitasyon durumlarında disiplinler arası iletişim ve hasta odaklı yaklaşım başarının anahtarıdır.
Gelecekteki eğilimler ve araştırma ufukları
Fizyoterapi alanında robotik rehabilitasyon (örneğin robotik yürüme cihazları, üst ekstremite robot destekli egzersizler), sanal gerçeklik tabanlı terapi, telerehabilitasyon (online fizik tedavi seansları) ve biyolojik geri bildirim sistemleri yükselişte. Bu teknolojiler, hastaların motivasyonunu artırır, objektif veriler sunar ve seansların etkinliğini artırmaya yardımcı olur.
Osteopatide, manipülatif tedavilerin spesifik anatomik ve nörolojik etkilerini daha net aydınlatan randomize çalışmalara gereksinim devam eder. Bu yönde MRI, ultrason elastografi, EMG gibi görüntüleme yöntemleriyle doku değişikliklerinin incelenmesi, manipülasyonun kısa ve uzun vadeli sonuçlarını değerlendiren araştırmalar artmaktadır. Kranyal osteopati ve visseral osteopatinin fizyolojik mekanizmalarını açıklayan net bilimsel kanıtların elde edilmesi, osteopatinin yaygın kabulünü güçlendirecektir.
Her iki meslekte de hastaya kişiselleştirilmiş tedavi planı hazırlamak ana hedef olmaya devam eder. Fizyoterapi ve osteopati, obezite, sedanter yaşam, artan yaşlı nüfus gibi modern toplum sorunları nedeniyle daha da talep görecek gözükür. Eklem kireçlenmesi (osteoartrit), bel-boyun fıtıkları, kronik ağrılar, inme rehabilitasyonu ve spor yaralanmaları, bu disiplinlerin ana çalışma sahası olarak büyümeye devam edecektir. Tıp alanındaki çok branşlı yaklaşım ve “hasta merkezli bakım” anlayışı, fizyoterapi-osteopati birlikteliğine zemin hazırlayarak tedavi kalitesini daha da üst düzeye taşıyabilir.
Sonuç niteliğinde özet olmadan akıcı kapanış metni
Fizyoterapi ve osteopati, vücudun hareket ve işlev bütünlüğünü gözeten, ağrı ve sakatlıklarla mücadeleye ortak noktadan yaklaşan, ancak kuramsal ve uygulama çeşitliliği açısından farklılaşan iki önemli manuel terapi ve rehabilitasyon disiplini olarak karşımıza çıkar. Fizyoterapi, bilimsel veriye dayalı egzersiz reçeteleri, elektroterapi, manuel teknikler, nörolojik rehabilitasyon protokolleri ve kardiyak-pulmoner iyileştirme yöntemleriyle geniş bir yelpazede hizmet sunar. Osteopati ise vücudun doğal iyileşme potansiyelini tetiklemek, kas-iskelet sistemindeki disfonksiyonları gidererek homeostatik dengeyi geri kazanmak adına elle manipülasyon ve mobilizasyon tekniklerini öne çıkarmıştır.
Her iki disiplin de kronik ağrı yönetiminde, postür bozukluklarında, ortopedik ve nörolojik hastalıklarda, sporda performans artırmada veya yaralanma sonrası rehabilitasyonda faydalı olabilir. Manuel terapinin güvenliğini, bilimsel dayanaklarını ve komplikasyon risklerini dengelemek, klinik uygulamalarda standartlaşmayı önemser. Bugün gelinen noktada robotik destekli fizyoterapi, tele-tıp, sanal gerçeklik temelli rehabilitasyon, osteopatide anatomik incelemeler ve manuel tekniklerin etkisini açıklayan araştırmalarla alan sürekli yenilenmektedir. Tıbbın multidisipliner yönü, fizyoterapi ve osteopatinin de diğer uzmanlık dallarıyla (ortopedi, nöroloji, romatoloji, spor hekimliği vb.) iş birliği içinde hastalara en uygun bütüncül tedaviyi sunmasına olanak tanır. Böylece kas-iskelet sistemi disfonksiyonları veya sakatlıklarıyla uğraşan hastaların yaşam kalitesinde belirgin iyileşme sağlanır. Bu çerçevede, fizyoterapistler ve osteopatlar gelecekte daha da yaygın ve entegre yöntemlerle hastaların rehabilitasyon yolculuğuna rehberlik etmeye devam edecektir.