Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Endokrin ve Metabolik Hastalıklar (Diyabet vb.)

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Endokrin ve metabolik hastalıklar (diyabet vb.)​

Endokrin sistem, vücudun hormon üretimini ve salgılanmasını düzenleyerek iç dengeyi (homeostazı) koruyan karmaşık bir ağ yapısıdır. Bu ağ, hipotalamus, hipofiz, tiroit, paratiroit, pankreas, böbreküstü bezleri, overler ve testisler gibi iç salgı bezlerinin uyumlu çalışmasıyla işler. Bu bezler tarafından salgılanan hormonlar, kan dolaşımı aracılığıyla hedef dokulara taşınır ve metabolizma, büyüme, üreme, stres yanıtı gibi pek çok önemli fizyolojik süreci kontrol eder. Metabolik hastalıklar ise vücudun enerji kullanımını ve depolanmasını yöneten mekanizmaların bozulması sonucu ortaya çıkar. Kilo alımından kan şekeri dengesizliğine, lipid profilinin bozulmasından tiroit hormonlarının yetersiz veya aşırı salgılanmasına kadar geniş bir spektrum içerir. Diyabet gibi toplumda çok yaygın görülen hastalıklar, modern yaşam tarzı, obezite, genetik yatkınlık ve çevresel faktörler sonucu hızla artış göstermektedir. Bu durum endokrin ve metabolik hastalıkların kamu sağlığı açısından önemini daha da yükseltir.
Günümüzde endokrinolojik bozuklukların sıklığı ve çeşitliliği dikkate alındığında, erken tanı ve tedavi kavramları kritik bir değer taşır. Hormon dengesindeki küçük sapmalar bile uzun vadede yorgunluk, kilo değişiklikleri, büyüme geriliği, osteoporoz, kardiyovasküler problemler gibi pek çok komplikasyona neden olabilir. Üstelik bu hastalıklar, sıklıkla gizli seyrettiği veya belirgin olmayan semptomlarla ilerlediği için bireyler tarafından uzun süre fark edilmeyebilir. Tedavide gecikme, hastalığın daha karmaşık formlarının gelişmesine zemin hazırlarken yaşam kalitesini de belirgin şekilde düşürür. Bu nedenle diyabet başta olmak üzere tiroit hastalıkları, hipofiz bozuklukları, metabolik sendrom, obezite gibi konuları içeren endokrin ve metabolik hastalıklara karşı güncel bilimsel verileri takip etmek, koruyucu önlemlere ağırlık vermek ve toplumsal düzeyde farkındalığı yükseltmek hayati önem taşır.

Endokrin sistemin temel yapısı ve işleyişi​

Endokrin sistem, hormon olarak adlandırılan kimyasal habercilerin üretiminden, salınımından ve hedef organlara iletilmesinden sorumludur. Bu sistemin merkezi kontrolünü hipotalamus üstlenir. Hipotalamus, sinir sisteminin bir parçası olarak beyin tabanında yer alır ve hormon salgılamasını uyaran veya baskılayan faktörler üretir. Bu salgılama faktörleri hipofiz bezine etki eder. Hipofiz bezi ise “ana bez” olarak tanımlanır, çünkü pek çok başka endokrin bezin hormon salgılama hızını düzenleyen hormonları üretir. Tiroit ve adrenal bezler, hipofizden gelen uyarıya yanıt vererek kendi spesifik hormonlarını salgılar. Hormonlar daha sonra hedef dokularda protein sentezinden hücre metabolizmasına, büyümeden üreme fonksiyonlarına kadar geniş çaplı etkiler gösterir.
Hipofizin ön lobu büyüme hormonu (GH), tiroit uyarıcı hormon (TSH), adrenokortikotropik hormon (ACTH), follikül uyarıcı hormon (FSH), lüteinleştirici hormon (LH) ve prolaktin gibi hayati öneme sahip hormonları salgılar. Arka lobu ise hipotalamustan gelen oksitosin ve antidiüretik hormonu (ADH) depolar ve kana verir. Tiroit bezi boynun ön kısmında yer alan iki loblu bir organdır ve metabolizmayı hızlandıran tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) hormonlarını salgılar. Ayrıca kalsiyum-fosfor dengesinde önemli rol oynayan kalsitonin hormonu da tiroit kaynaklıdır. Paratiroit bezleri, tiroitin arka yüzünde küçük dört adacık şeklinde bulunur ve parathormon (PTH) salgılayarak serum kalsiyum dengesini düzenler.
Böbreküstü (adrenal) bezler, kortizol, aldosteron ve adrenal cinsiyet hormonları gibi steroid yapılı hormonlar ile adrenalin ve noradrenalin gibi katekolaminleri üretir. Kortizol, stres tepkisinde kan şekeri yükselmesi ve bağışıklık tepkilerinin düzenlenmesi gibi fonksiyonlar üstlenirken aldosteron, sodyum ve potasyum dengesini düzenleyerek kan basıncını kontrol eder. Adrenal bezin iç kısmı olan medulla, kalp atış hızı ve tansiyon artışı gibi sempatik sinir sistemi yanıtlarını yönlendiren katekolaminleri salgılar.
Pankreas hem ekzokrin (dış salgı) hem de endokrin (iç salgı) fonksiyona sahip karma bir bezdir. Endokrin bölümü, insülin ve glukagon dahil olmak üzere kan şekerini düzenleyen hayati hormonları üreten Langerhans adacıklarından oluşur. İnsülin, hücrelerin glukoz almasını sağlayarak kan şekeri seviyesini düşürürken glukagon, kan şekerini yükseltici mekanizmaları tetikler. Vücuttaki denge, bu iki hormonun koordineli etkileşimiyle sağlanır.

Metabolizma ve hormon etkileşimi​

Metabolizma, besin öğelerinin enerjiye dönüştürülmesi ve hücresel işlevler için gerekli hammaddelerin temin edilmesi süreçlerinin bütünüdür. Karbonhidrat, yağ ve protein metabolizması, birbirleriyle sürekli etkileşim halindeki enzimatik ve hormonal düzenlemelerle kontrol edilir. Vücudun enerji ihtiyacı arttığında veya azaldığında, ilgili hormonların salınımı buna göre uyarlanır. Örneğin kan şekeri seviyesi düştüğünde glukagon salgısı artar; karaciğer glikojen depolarından glukoz salarak hipoglisemiyi önler. Kan şekeri yükseldiğinde ise insülin devreye girer; hücrelerin glukoz alımını hızlandırır ve fazla şekeri depolayarak hiperglisemiyi kontrol eder.
Bununla birlikte tiroit hormonları, bazal metabolizma hızını belirleyen başlıca etkenlerden biridir. T3 ve T4 hormonları artış gösterdiğinde hücrelerde enerji üretimi, ısı açığa çıkması ve oksijen kullanımı yükselir. Bu nedenle hipertiroidizmde hastalar aşırı terleme, çarpıntı, kilo kaybı, sinirlilik gibi semptomlar yaşarken hipotiroidizmde tam tersi bir tabloyla; kilo alma, halsizlik ve soğuk intoleransıyla karşılaşılabilir. Kortizol ise glukozun karaciğerden salınımını artırarak metabolik kaynakları seferber eder, stresli durumlarda vücudun enerji dengesini sürdürmesini sağlar.
Aldosteron sodyum geri emilimini artırarak potasyum atılımını düzenler, böylece suyun da geri emilmesi sağlanır ve kan basıncı dengede tutulur. Cinsiyet hormonları (östrojen, progesteron, testosteron), üreme sistemiyle ilgili süreçlerin yanı sıra kas kütlesi, kemik mineral yoğunluğu ve vücut kompozisyonu üzerinde de önemli etkilere sahiptir. Tüm bu mekanizmalar incelendiğinde, endokrin ve metabolik sistemlerin ne kadar hassas bir denge içinde çalıştığı ve bu dengenin bozulmasının çeşitli hastalık tablolarına yol açtığı görülür.

Sıklıkla görülen endokrin hastalıklar​

Endokrin ve metabolik hastalıklar geniş bir yelpazeye yayılır ve hastanın yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu rahatsızlıklar birbirinden farklı mekanizmalarla ortaya çıksa da çoğu kronik seyirlidir ve erken dönemde tedavi gerektirir. En bilinen örneklerinden biri diyabettir.
Diyabet, pankreasın ürettiği insülinin yetersizliği veya insülin direnci nedeniyle kan şekerinin düzensiz seyrettiği kronik bir metabolik hastalıktır. İki ana formu bulunur: Tip 1 ve Tip 2 diyabet. Tip 1 diyabet genellikle çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkar. Otoimmün mekanizma sonucunda pankreas beta hücreleri tahrip olur ve insülin üretimi ciddi biçimde azalır. Tip 2 diyabet daha çok yetişkin popülasyonda ve obezite, fiziksel inaktivite, aile öyküsü gibi faktörlerin etkisiyle gelişir. Bu formda insülin üretimi başlarda normal veya arttırılmış olsa da dokuların insüline olan duyarlılığı düşüktür. Uzun vadede pankreas, aşırı yüklenme nedeniyle yıpranarak insülin üretimini de azaltabilir. Kontrol edilmeyen yüksek kan şekeri, kalp-damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, sinir hasarı ve görme kaybı gibi ciddi komplikasyonlara yol açar.
Tiroit bezinin aşırı veya yetersiz çalışması da sık rastlanan endokrinolojik sorunlardandır. Hipertiroidizm, Grave hastalığı gibi otoimmün nedenlerle veya nodüllerden kaynaklanan fazla hormon salgılanmasıyla ortaya çıkar. Kalp çarpıntısı, kilo kaybı, titreme, sinirlilik, gözlerde belirginleşme ve ısı intoleransı gibi belirtiler tipiktir. Hipotiroidizm ise haşimato tiroiditi gibi yine otoimmün kökenli bir iltihaplanma sonucu veya cerrahi müdahaleler, iyot yetersizliği gibi etkenler nedeniyle gelişebilir. Soğuğa tahammülsüzlük, kilo alımı, ödem, kuru cilt, saç dökülmesi ve yavaşlayan refleksler hipotiroidizmin belirgin semptomları arasındadır.
Adrenal bozukluklar arasında Cushing sendromu ve Addison hastalığı en dikkat çekenlerdir. Cushing sendromu, kortizol seviyesinin kronik olarak yükselmesiyle karakterizedir. Uzun süreli kortikosteroid kullanımı veya adrenal tümörler en sık sebeplerdir. Yüzde yuvarlaklaşma, karın bölgesinde yağlanma, ensede yağ birikimi (buffalo hörgücü), kas zayıflığı ve hipertansiyon gibi bulgular görülür. Addison hastalığında ise böbreküstü bezleri yeterli kortizol veya aldosteron üretemez. Yorgunluk, iştahsızlık, karın ağrısı, ciltte bronzlaşma, kan basıncında düşme ve tuz isteği dikkat çeken yakınmalardır.
Hipofiz bozukluklarında akromegali, gigantizm, büyüme hormonu eksikliği, hipofiz bezinin tümörleri ve hiperprolaktinemi gibi tablolar gelişebilir. Çocukluk dönemi büyüme eksikliği, yetişkinlikte el ve ayaklarda büyüme, yüzde kemik çıkıntılarının belirginleşmesi, adet düzensizlikleri ve görme alanı kaybı gibi bulgular, hipofizin doğru çalışmadığını düşündürür. Benzer şekilde paratiroit bezlerindeki fonksiyon bozuklukları, kalsiyum dengesini altüst edebilir. Hiperparatiroidizmde kanda aşırı kalsiyum artışı kemiklerin zayıflamasına ve böbrek taşlarına yol açarken hipoparatiroidizmde kas krampları, tetani ve nöbetler görülebilir.

Metabolik sendrom ve obezite​

Metabolik sendrom, merkezi (abdominal) obezite, hipertansiyon, dislipidemi (yüksek trigliserit ve düşük HDL kolesterol) ve tip 2 diyabet gibi faktörlerin bir arada bulunduğu bir durumdur. Bu sendrom, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde giderek artan obezite dalgasıyla paralel şekilde yaygınlık kazanır. Aşırı kalorili beslenme, hareketsiz yaşam tarzı, işlenmiş gıdaların fazlaca tüketimi, stres ve genetik yatkınlık metabolik sendrom gelişiminde başat rolleri üstlenir. Hem kardiyovasküler hastalıklar hem de diyabet için önemli bir risk faktörüdür.
Obezite, vücudun yağ dokusunun sağlığı bozacak ölçüde artış göstermesidir. Bel çevresi genişlemesi, insülin direncinde artış, kronik enflamasyon ve hormon dengesizliği gibi durumlar yalnızca kalp-damar hastalıklarını tetiklemekle kalmaz, aynı zamanda tiroit, hipofiz ve adrenal fonksiyonlarını da dolaylı yoldan etkiler. Bu kısır döngü içinde kilo verme çabaları zorlaşır, fiziksel hareketin azalmasıyla enerji harcaması daha da düşer. Obezite, eklem sorunlarından uyku apnesine, karaciğer yağlanmasından hormon dengesizliğine kadar birçok klinik tabloyu beraberinde getirebilir. Metabolik cerrahi ve bariyatrik işlemler, ileri düzeyde obezitesi olan, diyabet kontrolü güç veya komplike hastalarda tedavi seçenekleri arasında yer alır. Ancak temel yaklaşım, mutlaka dengeli beslenme, kalori kısıtlaması ve düzenli fiziksel aktivite üzerine kurulmalıdır.

Tanı ve izlem yöntemleri​

Endokrin ve metabolik hastalıkların tanısında ayrıntılı hasta hikayesi almak, semptomları değerlendirmek ve fizik muayene bulgularını not etmek ilk basamaktır. Laboratuvar testleri ise çoğu zaman belirleyicidir. Kan şekeri, hemoglobin A1c, lipid profili, tiroit fonksiyon testleri, hormon seviyeleri (kortizol, parathormon, büyüme hormonu, prolaktin, vb.), elektrolit analizleri ve gerekirse dinamik hormon testleri yapılır. Hormon seviyelerindeki dalgalanmaları anlamak için bazen farklı saatlerde veya özel uyarıcı maddelerle yapılan yükleme testleri gerekir. Örneğin diyabet tanısında oral glukoz tolerans testi (OGTT), hipofiz fonksiyonları için su baskı testi veya ACTH uyarı testleri sıklıkla kullanılır.
Görüntüleme yöntemleri, endokrin bezlerdeki yapısal bozuklukları veya tümöral lezyonları saptamada etkilidir. Ultrason tiroit bezi ve paratiroitlerin incelenmesinde, MR veya BT ise hipofiz ile adrenal kitlelerin değerlendirilmesinde yardımcı olur. Kemik mineral yoğunluğu ölçümü, özellikle hiperparatiroidizm veya osteoporoz şüphesinde istenebilir. İleri olgularda genetik testler, otoimmün belirteçler ve metabolik analizler de kullanılabilir. Sürekli glukoz ölçüm sistemleri, diyabetli hastaların kan şekeri profilini gerçek zamanlı izleme olanağı sunarak hem tanı hem de tedavi takibinde konfor ve doğruluk sağlar.

Tedavi yaklaşımları ve komplikasyonlar​

Tedavi, altta yatan bozukluğun düzeltilmesi veya kontrol altına alınmasını hedefler. Diyabette insülin tedavisi veya oral antidiyabetik ilaçlar, diyet ve egzersiz programlarıyla bir arada uygulanır. Hastanın kan şekeri düzeylerini takip etmesi, insülin doz ayarlamalarını öğrenmesi ve düzenli kontrolden geçmesi, komplikasyonların önlenmesinde belirleyici role sahiptir. Kan şekeri kontrol edilemeyen hastalarda kardiyovasküler risk artar, diyabetik nefropati, retinopati ve nöropati gibi organ hasarları ön plana çıkar.
Tiroit hastalıklarında hipertiroidi için antitiroit ilaçlar, radyoaktif iyot tedavisi veya cerrahi girişimler tercih edilebilir. Hipotiroidide ise sentetik tiroksin (levotiroksin) ile eksik hormon yerine konur. Tiroit hormon düzeylerinin dikkatle izlenmesi, doz ayarlamalarının sürekli güncellenmesini gerektirir. Adrenal bozukluklarda kortizol veya aldosteron üretimindeki eksiklik durumuna göre glukokortikoid ve mineralokortikoid replasmanları yapılır. Aşırı hormon üretimi varsa cerrahi veya ilaçla baskılama söz konusu olabilir.
Hipofiz tümörlerinde transsfenoidal cerrahi, medikal tedavi veya radyoterapi uygulanabilir. Hiperprolaktinemi durumunda prolaktin baskılayıcı ilaçlar (dopamin agonistleri) etkili çözümler sunar. Paratiroit bezlerinin aşırı aktivitesinde cerrahi girişim veya medikal tedavi planlanır; kalsiyum ve kemik metabolizmasının yakından takip edilmesi zorunludur. Metabolik sendrom ve obezite vakalarında ilaç tedavileri, diyetisyen eşliğinde beslenme düzenlemeleri, davranış terapileri, egzersiz programları ve seçilmiş olgularda cerrahi seçenekler gündeme gelebilir.
Endokrin ve metabolik hastalıklar bazen tehlikeli akut veya kronik komplikasyonlar yaratabilir. Diyabette hipoglisemi ve hiperglisemik ketoasidoz acil müdahale gerektiren tablolar arasındadır. Hipertiroidide tirotoksik kriz, Addison hastalarında adrenal kriz gibi durumlar hayati risk taşır. Öte yandan uzun vadede damar hasarı, böbrek yetmezliği, inme ve kalp krizi riskindeki artış da büyük bir endişe kaynağıdır. Bu nedenle tedavi sürecinde düzenli izlem, hasta eğitimi ve multidisipliner yaklaşım elzemdir.

Yaşam tarzı, önleyici tedbirler ve geleceğe dair ipuçları​

Endokrin ve metabolik hastalıklarla mücadelede en etkili yol, sağlıklı yaşam tarzını benimseyerek risk faktörlerini asgariye indirmektir. Dengeli beslenme, mevsiminde taze sebze ve meyveleri tüketme, tam tahıl kaynaklarıyla lif alımını artırma ve doymuş yağları sınırlama yaklaşımı önceliklidir. Rafine şeker, aşırı tuz ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak, kan şekeri dalgalanmaları ve obezite riskini düşürür. Düzenli egzersiz, günde en az 30 dakikayı bulan orta düzey fiziksel aktivite, insülin duyarlılığını artırır ve kilo kontrolünü kolaylaştırır. Kilo yönetimi, özellikle tip 2 diyabet ve metabolik sendromun önlenmesinde veya geriletilmesinde önemli bir faktördür.
Stres yönetimi de göz ardı edilmemelidir. Sürekli yüksek düzeyde stres, kortizol ve adrenalin gibi hormonların anormal seyretmesine yol açarak hem psikolojik hem de fizyolojik sorunları tetikleyebilir. Meditasyon, nefes egzersizleri, düzenli uyku, sosyal destek ağlarının güçlendirilmesi gibi yöntemler, stresin bedensel etkilerini azaltmada işe yarar. Alkol ve sigaradan uzak kalmak, başta kardiyovasküler sistem olmak üzere genel sağlık üzerinde olumlu etki yaratır. Bu tür zararlı alışkanlıklar diyabet, hipertansiyon ve dislipidemi riskini ciddi ölçüde yükseltir.
Koruyucu hekimlik uygulamaları arasında düzenli sağlık kontrolleri, laboratuvar testleri ve risk grubunda olanlar için tarama programlarına katılmak bulunur. Ailede diyabet veya tiroit hastalığı gibi durumlar varsa erken yaşlarda yapılan testler, pre-diyabet veya subklinik hipotiroidizm gibi ara evrelerin belirlenmesini ve önlem alınmasını sağlar. Ayrıca gebelikte ortaya çıkan gestasyonel diyabet gibi özel durumlarda sıkı bir takiple hem annenin hem de bebeğin sağlığı korunur. Çocukluk çağı obezitesi ve buna eşlik edebilecek pre-diyabet bulguları açısından da pediatrik endokrin takibi giderek önem kazanmaktadır.
Gelecekte endokrin ve metabolik hastalıkların yönetiminde genetik testler, kişiselleştirilmiş tedaviler ve yeni biyolojik ajanlar daha fazla gündeme gelecektir. İmmünoterapi, gen tedavisi ve kök hücre uygulamaları, özellikle otoimmün kökenli diyabet veya nadir endokrin hastalıklarda umut vaat eden araştırma konularını oluşturur. Aynı şekilde giyilebilir teknolojiler, akıllı telefon uygulamaları, glukoz sensörleri ve otomatik insülin pompaları gibi dijital sağlık çözümleri, diyabet gibi hastalıkların kontrolünü kolaylaştırarak uzun dönemli komplikasyon oranlarını düşürmeye yardımcı olabilir.
Güncel verilere göre dünya nüfusunun kayda değer bir bölümü insülin direnci ve obeziteye yatkınlık göstermekte, bu durum tip 2 diyabet başta olmak üzere kalp hastalıkları ve çeşitli endokrin bozuklukları tetiklemektedir. Ülkelerin sağlık otoriteleri, hem koruyucu hekimlik stratejilerini hem de tedavi hizmetlerini buna göre yeniden yapılandırmaktadır. Bu bağlamda kamusal alanda bilgilendirme kampanyaları, diyabet eğitim programları, obezite ile mücadele yönergeleri ve çocukluk döneminden itibaren sağlıklı beslenme ile sporu özendiren projeler ön plana çıkar.
Endokrin ve metabolik hastalıklar, temelde karmaşık ve çok faktörlü olmaları nedeniyle yalnızca ilaç tedavisiyle tam olarak denetim altına alınamayabilir. Kişinin beslenme alışkanlıklarını, günlük rutinini ve stresle başa çıkma becerilerini de yeniden gözden geçirmesi gerekir. Özellikle obezite veya tip 2 diyabet gibi hastalıkların tedavisinde multidisipliner bir ekibin (endokrinolog, diyetisyen, psikolog, fizyoterapist, kardiyolog vb.) iş birliği, başarı şansını artırır. Hasta eğitimi, hem hastalığın doğası hem de komplikasyonlarından korunma yolları hakkında doğru bilgilendirme yaparak bireyin sorumluluk almasını sağlar. Bu yaklaşım, kan şekeri ölçümü, doğru insülin uygulaması, ilaç kullanım zamanı, acil durumlarda müdahale stratejileri ve komplikasyon belirtilerinin tanınması gibi konuları içerir.
Sonuç olarak endokrin ve metabolik hastalıklar, günümüzün en sık rastlanan ve en geniş kapsamlı sağlık problemleri arasında yer alır. Diyabet, tiroit bozuklukları, adrenal hastalıklar, hipofiz ve paratiroit düzensizlikleri, metabolik sendrom ve obezite gibi farklı klinik tablolar, vücudun hormonel ve metabolik dengesini hedef alarak pek çok organ sistemini etkiler. Bu hastalıkların erken dönemde saptanması, etkin tedavisi ve hastaların yaşam tarzı değişikliklerini benimsemesi, uzun vadede oluşabilecek ciddi komplikasyonları engellemek için vazgeçilmezdir. Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, stresin doğru yönetimi ve rutin sağlık kontrolleri hem bireysel hem de toplumsal açıdan korunmayı destekler. Tıpta ilerleyen teknolojiyle birlikte daha sofistike tanı ve tedavi yöntemlerinin yakın gelecekte yaygınlaşması, endokrin ve metabolik hastalıklarla mücadelede güçlü bir adım olacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki bu mücadelede kişinin kendi motivasyonu ve günlük alışkanlıkları belirleyici konumdadır. Hem hastaların hem de sağlık profesyonellerinin ortak ve kararlı çabası sayesinde bu kompleks hastalıkların kontrolü daha etkin bir şekilde sağlanabilecektir.
 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe