Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Böbrek Sağlığında Beslenme

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Böbrek sağlığında beslenme​


Böbrekler, insan vücudunun homeostazını sürdüren yaşamsal organlar olarak, metabolik atıkların süzülmesi, su-elektrolit dengesinin korunması, kan basıncının düzenlenmesi ve asit-baz dengesinin sağlanması gibi önemli görevler üstlenir. Günde yaklaşık 180 litre sıvıdan oluşan glomerül filtratını işleyerek atıkları idrarla uzaklaştıran böbrekler, aynı zamanda endokrin bir işleve de sahiptir. Eritropoietin hormonu salgılanması ve D vitamininin aktif forma dönüştürülmesi bu organların görev yelpazesinde yer alır. Böbrek sağlığını korumak; dolayısıyla sadece su-elektrolit dengesi değil, genel metabolik denge ve kardiyovasküler riskin azaltılması açısından kritik önem taşır. Bu bütünlük içinde, beslenme alışkanlıkları ve diyet düzeni, böbrek sağlığının korunmasında ve kronik böbrek hastalıklarının yönetiminde belirleyici unsurlardan biridir. Modern yaşamın getirdiği obezite, yüksek sodyum tüketimi, rafine gıdaların artışı, yetersiz su alımı gibi faktörler, böbrek hastalığı riskini yükseltirken, optimal diyet yaklaşımlarıyla potansiyel riskler düşürülebilir veya ilerleyiş yavaşlatılabilir. Bu makalede, böbrek fizyolojisinin temel öğeleri, böbrek hastalıklarında beslenme prensipleri, makro ve mikro besin öğelerinin böbrek fonksiyonlarına etkisi ve böbrek sağlığını destekleyen diyet stratejileri ele alınacaktır.

Böbrek anatomisi ve fizyolojik önemi​


Böbrekler, karın boşluğunun arkasında retroperitoneal konumda yer alan, fasulye biçiminde çift organdır. Yetişkin insanda her böbrek ortalama 10-12 cm uzunluğunda, 150 gram ağırlığındadır. Temel işlevsel birim olan nefronlar, kanın filtrasyonundan atık ürünleri süzen ve idrar oluşumuna imkân tanıyan yapılardır. Her iki böbrekte yaklaşık birer milyon nefron bulunur. Nefron, Bowman kapsülü ve glomerül adı verilen damar yumağı ile başlayan proksimal tübül, Henle kulpu, distal tübül ve toplayıcı kanaldan oluşur.

Glomerüler filtrasyon hızı (GFR), böbrek fonksiyonunun ana göstergelerinden biridir ve sağlıklı genç yetişkinlerde yaklaşık 120 mL/dk civarındadır. Kan, böbrek arterinden gelerek glomerül kapillerlerine ulaşır, filtrat Bowman kapsülünden tübül sistemine geçer. Bu filtratta su, elektrolitler (sodyum, potasyum, klor, bikarbonat), glikoz, amino asitler ve atık ürünler (üre, kreatinin vb.) bulunur. Tübüllerde geri emilim ve sekresyon işlemleri sayesinde vücudun ihtiyaç duyduğu maddeler kana geri kazandırılırken, atıklar ve fazla sıvı idrarla vücuttan uzaklaştırılır. Bunu yaparken böbrekler su dengesini, kan basıncını (renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi), elektrolit düzenini, asit-baz homeostazını ayarlar. Ayrıca eritropoietin hormonu üretimiyle kemik iliğinde eritrosit üretimini, 1,25-dihidroksikolekalsiferol (aktif D vitamini) senteziyle kalsiyum-fosfor metabolizmasını düzenler.

Bu fonksiyonlar, böbrek hastalığında aşamalı veya akut şekilde zayıflar. Yeterli beslenme ve uygun diyet stratejileri, böbreklerin yükünü azaltmak, doku hasarını geciktirmek veya mevcut fonksiyonları korumak bakımından vazgeçilmezdir. Vücut genelinde olduğu gibi böbreklerde de hipertansiyon, şeker hastalığı, aşırı tuz tüketimi, protein fazlalığı veya bazı toksinler hasara zemin hazırlar. Beslenme alışkanlıkları da bu faktörlerin etkileşiminde yer alır.

Böbrek sağlığında beslenmenin genel ilkeleri​


Sağlıklı böbrekler için temelde dengeli makro ve mikro besin öğesi alımı, yeterli su tüketimi, sodyum-sodyum klorür (tuz) alımının kontrolü, doymuş yağ ve rafine şeker tüketiminin sınırlanması gibi genel prensipler geçerlidir. Kronik böbrek hastalığı (KBH) veya başka böbrek rahatsızlığı olan hastalarda diyet, duruma göre daha kısıtlayıcı ve detaylı hale gelebilir. Örneğin KBH’da ilerledikçe, proteinden fosfor ve potasyuma kadar çeşitli makro ve mikro öğelerin alımının düzenlenmesi gerekir.
1. Kalori dengesi: Obezite, hipertansiyon ve tip 2 diyabet riskini artırarak böbrek hasarını hızlandırabilir. Fazla kalorili ve yüksek yağlı diyet, insülin direncini tetikleyip glomerül hipertrofisi ve hiperfiltrasyona neden olabilir. Bu nedenle normal veya hafif enerjisi kısıtlı, tam tahıllar, sebze meyveler, sağlıklı yağlar üzerine kurulu bir diyet tercih edilir. Ayrıca protein-enerji malnütrisyonu da böbrek fonksiyonlarını olumsuz etkileyebileceğinden yetersiz kalori alımı istenmez.
2. Protein yönetimi: Protein, vücudun temel yapı taşıdır ancak azotlu atıkların (üre, kreatinin) kaynağıdır. Sağlıklı böbrekli bireylerde normal protein alımı sorun yaratmaz; yine de aşırı protein tüketimi (örneğin günlük 2 g/kg üzeri) uzun vadede böbrek hiperfiltrasyonuna ve hasara zemin hazırlayabilir. Hafif kronik böbrek hastalığında protein alımını orta düzeyde (0.8-1.0 g/kg/gün) tutmak önerilir. İleri evrede (örneğin GFR <30 mL/dk) daha düşük proteinli diyet (0.6-0.75 g/kg/gün) gündeme gelebilir. Ancak bu kısıtlamalar malnütrisyondan kaçınmak şartıyla, hekim ve diyetisyen gözetiminde planlanır.
3. Sodyum (tuz) kısıtlaması: Aşırı sodyum, böbrek üzerinden su tutulumunu tetikleyerek kan basıncını yükseltir, böbrek fonksiyon bozukluğu varsa edema ve hipertansiyonu şiddetlendirir. Sağlıklı bireylerde bile günlük 5-6 gramdan fazla tuz alımı hipertansiyon için risk faktörüdür. Kronik böbrek hastalarında tuz alımının 2-3 gram/gün düzeylerinde tutulması, kan basıncı kontrolü ve sıvı dengesini sağlamak amacıyla önerilir. Hazır gıdalardaki gizli sodyum, işlenmiş et ürünleri, turşu, konserve besinler, paketli atıştırmalıklar gibi kaynaklar açısından bilinçli olunmalıdır.
4. Potasyum yönetimi: Böbrekler potasyumu atmada sorun yaşadığında hiperkalemi (yüksek serum potasyumu) riski artar. Bu durumda potasyumca zengin meyve-sebzelerin (muz, narenciye, patates vb.) tüketiminin kontrolü önemlidir. Bazı böbrek hastalarında potasyum yüksekliğini önlemek için meyve-sebze alımı hafif kısıtlanabilir. Yine diyalize giren hastalarda potasyum yüklemesinden kaçınmak şarttır. Tersine erken evre böbrek hastalığında potasyum kısıtlaması çoğu zaman gerekmez, yeterli böbrek fonksiyonu olduğunda normal potasyum içeriği kabul edilebilir.
5. Fosfor ve kalsiyum dengesi: Kronik böbrek yetmezliğinde fosfor atılımı azalır, hiperfosfatemi ve sekonder hiperparatiroidi riski gelişir. Yüksek fosfor içerikli işlenmiş gıdalar, kolalı içecekler, süt ürünleri dengesiz tüketimi, kemik-mineral bozukluklarını artırabilir. Diyetle fosfor kısıtlaması (800-1000 mg/gün) ve fosfat bağlayıcı ilaçlar bu hastalarda sıklıkla reçete edilir. Kalsiyum alımı ise hem kemik sağlığı hem de fosforla dengeli olmak açısından önemlidir. Her hastanın durumu farklı olduğu için kalsiyum ve fosfor hedefleri diyetisyen ve nefroloğun ortak kararıyla belirlenir.
6. Sıvı alımı: Sağlıklı böbrekleri olan kişilerde yetersiz su içmek böbrek taşı, infeksiyon ve kronik dehidrasyon riskini artırabilir. Günde en az 1.5-2 litre su tüketmek önerilir. Ancak bazı böbrek hastalarında (özellikle diyaliz öncesi veya kalp yetersizliği ekli vakalarda) aşırı sıvı alımı ödeme, hipertansiyona ve solunum sorunlarına yol açabilir. Dolayısıyla sıvı kısıtlaması bazen gündeme gelebilir. Bu durum, idrar çıkış miktarı, sodyum düzeyi ve hastanın genel durumuna göre şekillendirilir.
7. Yağ ve karbonhidrat seçimi: Böbrek sağlığı, kardiyovasküler durumla yakından ilişkilidir. Aşırı doymuş yağ, trans yağlar ateroskleroz riskini artırır, dolaylı yoldan böbrek kan akışını bozabilir. Kalp dostu yağlar (zeytinyağı, avokado, fındık vb.) ve tam tahıllı gıdalar, dengeli bir glisemik yanıt sağlayarak böbrek üzerindeki metabolik stresi azaltır. Rafine şeker, fazla tüketildiğinde kilo artışı ve metabolik sendrom riskini yükseltir. Özellikle diyabetik veya prediyabetik bireylerde basit şekerlerin sınırlanması, kan şekeri kontrolü açısından da önemlidir.

Sık görülen böbrek rahatsızlıkları ve diyet yaklaşımları​

1. Kronik Böbrek Hastalığı (KBH): Dünyada erişkin popülasyonun %8-10’unu etkilediği tahmin edilir. Etiyolojisinde hipertansiyon, diyabet, glomerülonefritler, obstrüktif üropati, polikistik böbrek hastalığı vb. bulunabilir. KBH ilerledikçe GFR düşer, vücuttaki üre, kreatinin, potasyum, fosfor ve asit yükü artar. Beslenmede proteini aşırı kısıtlamamak ama kontrol altında tutmak, sodyum ve fosforu sınırlamak, potasyum seviyesine göre ayar yapmak esas olur. Sıvı dengesi, kardiyovasküler risk, anemi ve mineral metabolizması bozukluklarını yönetmek adına diyet planlaması ve farmakolojik müdahaleler birlikte yürütülür. GFR <30 mL/dk olan hastalarda diyet protein alımı genellikle 0.6-0.75 g/kg/gün düzeyine çekilebilir.
2. Diyabetik nefropati: Diyabet kaynaklı böbrek hasarının bir sonucu olan bu tablo, tip 1 veya tip 2 diyabetlilerin %20-40’ında uzun dönemde gelişebilir. Mikroalbüminüri, erken evrede önemli bir belirtidir. Glisemik kontrol, tansiyonun ideal seviyede tutulması (genelde <130/80 mmHg hedeflenir), ACE/ARB gibi ilaçlarla böbrek korunması kritik önemdedir. Diyet, hem diyabet prensiplerine hem de böbrek korumaya yönelik düşük sodyum, doğru karbonhidrat yönetimi, protein ve fosfor kısıtlaması gibi öğelerle şekillenir.
3. Nefrolitiyazis (Böbrek Taşı): Yüksek proteinli, sodyumlu, rafine şekerli diyet, yeterli sıvı almamak, belli minerallerin aşırı alımı (oksalat, kalsiyum, ürik asit vb.) taşa predispozan faktörler arasındadır. Taş oluşum tipine göre (kalsiyum oksalat, kalsiyum fosfat, ürik asit, sistin vb.) beslenme modifikasyonları uygulanır. Örneğin oksalat taşlarında ıspanak, çikolata, çay gibi oksalatlı gıdaların sınırlanması, kalsiyumun dengeli alınması önerilir. Yüksek proteinli diyet ürik asit taşı riskini artırabilir. Bol su tüketimi (2-3 litre gün) en temel koruyucu yaklaşım olarak kabul edilir.
4. Akut böbrek hasarı (ABH): Ani gelişen böbrek fonksiyon bozukluğunda sıvı dengesini sağlamak, nötrofil jeli benzeri maddelerle atık yönetimini desteklemek, bazen protein kısıtlaması ile metabolik yükü azaltmak gerekebilir. Ancak ABH evresinde diyalize giren hastalar da vardır. Bu süreç, yoğun hastane bakımı gerektirir, diyet planı gün be gün dinamik şekilde değişebilir.

Spesifik besin grupları ve böbrek üzerindeki etkileri​

1. Protein kaynakları: Et, balık, yumurta, süt ürünleri başlıca hayvansal protein kaynaklarıdır. Bitkisel proteinlerse baklagiller, soya, tam tahıllar, yağlı tohumlardır. Kronik böbrek hastalığında total protein alımını kısıtlamak gerekirse, biyolojik değeri yüksek (yumurta akı, balık, süt) kaynaklara öncelik verilebilir. Aşırı et ve tuzlu ürün tüketimi, metabolik yükü artırır. Dengeli bir dağılım yapmak böbrek korumasını destekler.
2. Sodyum kaynakları: Sofra tuzu, işlenmiş gıdalar, fast food ürünleri, turşu, peynirler, atıştırmalıklar. Fazla sodyumun idrarla atılması böbreği zorlar, hipertansiyona, vücutta sıvı tutuluma yol açar. Bu nedenle etiket okuma alışkanlığı, evde tuz miktarını azaltma, taze sebze meyve tüketimi, evde yemek pişirme gibi alışkanlıklar önemlidir.
3. Potasyum açısından zengin besinler: Muz, kavun, patates, kurubaklagiller, avokado, kuruyemiş gibi besinler potasyum içeriklerinden dolayı CKD’li hastalarda dikkatle tüketilmelidir. Ancak erken evre böbrek hastalığı veya normal böbrek fonksiyonu olan bireylerde potasyumun kalp ve kas fonksiyonu açısından faydaları mevcuttur.
4. Fosfor kaynakları: Süt ürünleri, et, deniz ürünleri, kuruyemiş, kolalı içecekler. Özellikle işlenmiş gıdalarda fosfor katkı maddeleri (fosfatlar) gizli yüksek alıma yol açabilir. Kronik böbrek hastalığında hiperfosfatemi kemik mineral bozukluklarına ve damar kalsifikasyonuna katkıda bulunur, dolayısıyla fosfor kısıtlaması ve fosfat bağlayıcı ilaçlar kullanılabilir.
5. Sıvı ve su: Günlük su tüketimi sağlıklı bireylerde 1.5-2 litre civarında önerilir. KBH’de diyalize girmeyen hastalarda aşırı sıvı alımı ödem ve hipertansiyona yol açabileceğinden kontrollü yapmak gerekir. Özellikle oligürik evrede günlük idrar miktarı + 500 mL gibi formüllerle sıvı ayarı sağlanır. Diyaliz hastalarında da ara dönemde aşırı sıvı birikimi kalp yükünü arttırabilir.
6. Bitkisel takviyeler ve bitki çayları: Her ne kadar doğal ve sağlıklı gibi görülebilse de, bazı bitkisel ürünler böbrek fonksiyonlarına olumsuz etki yapabilir veya birlikte kullanılan ilaçlarla etkileşime girebilir. Örneğin potasyum içeriği yüksek bitki çayları, hiperpotasemi riskini büyütebilir. Yine aristolochic asit içeren bitkilerin nefrotoksik olduğu bilinmektedir. Bu nedenle böbrek sorunu olan hastalar her takviyeyi doktoruna danışmadan tüketmemelidir.

Diyaliz ve transplantasyon döneminde beslenme​


İleri evre böbrek yetmezliğinde (GFR <15 mL/dk) diyaliz veya böbrek nakli gündeme gelir. Diyaliz sürecinde beslenme yönetimi daha da önem kazanır:
• Hemodiyaliz: Haftada birkaç gün makineye bağlanarak toksin ve sıvıların kandan temizlenmesi sağlanır. Diyet, dializ seansları arasında aşırı sıvı birikimini önlemeye odaklanır. Sodyum ve potasyum kısıtlaması, fosfor kontrolü, protein gereksinimini yeterince karşılama (1.2 g/kg/gün civarı) söz konusudur. Hemodiyaliz protein katabolizmasını artırabildiğinden protein alımını normale göre daha yüksek tutmak gerekebilir. Fakat hiperpotasemi ve fosfor fazlalığı da risktir.
• Periton diyalizi: Karın içine verilen diyalizat sıvısı yoluyla metabolik atıklar ve fazla su vücuttan uzaklaştırılır. Bu metodda sürekli veya kesintili periton diyalizi yapılır. Diyet kısıtlamaları hemodiyalize göre kısmen daha esnek olabilir, ancak glikozla zengin diyalizatlar obezite ve hiperglisemi riskini artırabilir. Protein kaybı periton yoluyla gerçekleştiğinden yine günlük protein ihtiyacı hemodiyaliz düzeyine yakındır.
• Böbrek nakli: Nakil sonrası bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Prednizon gibi kortikosteroidler iştah artışı ve metabolik etkiler yapabilir. Düzenli diyet, sağlıklı kilo, yeterli protein ve kalsiyum alımı, nakil böbreğinin fonksiyonunu sürdürmek ve kardiyovasküler riski azaltmak için elzemdir. Aşırı sodyum, obezite ve hiperkolesterole yol açarak nakil başarısını riske atabilir. Ayrıca immünsüpresif ilaçlar bazı gıdalarla etkileşime girebilir (örnek greyfurt suyu); bu bağlamda hasta beslenme rehberine mutlaka uymalıdır.

Özel durumlar: hamilelik, çocukluk ve yaşlılık​


Böbrek hastalığı varlığında veya risk altındaki bireylerin diyet gereksinimleri yaşa ve fizyolojik duruma göre değişir. Örneğin CKD hastası bir kadın hamile kaldığında hem fetüsün ihtiyaçlarını karşılamak hem de böbrek hastalığının alevlenmesini önlemek için zenginleştirilmiş bir diyet hazırlanır, ancak protein, tuz ve sıvı konularında hassas denge gözetilir. Benzer şekilde çocuklarda böbrek yetersizliği büyüme ve gelişmeyi etkiler, onlarda normal akran gelişimi sağlamak amaçlı diyet formülü, elektrolyte kısıtlamaları ve enerji-protein dengesini optimize etmek gerekir.

Yaşlılarda böbrek fonksiyonunda doğal bir azalma görülse de hastalığa bağlı olarak ek kısıtlamalar gündeme gelebilir. Yaşlı böbrek hastalarında malnütrisyon riski artar, tat ve iştah bozuklukları olabilir, ek yutma güçlüğü veya çiğneme sorunları diyet düzenini zora sokar. Kolay sindirilebilir, besleyici, sodyum ve fosforca sınırlı gıdalarla yeterli kalori ve protein temin etmek önemlidir.

Koruyucu hekimlik ve öneriler​


Böbrek sağlığını koruyacak diyet ve yaşam tarzı, anahtar faktörler aracılığıyla özetlenebilir:
• Yeterli su tüketimi: Günde en az 1.5-2 litre su, idrar akışını artırarak böbrek taşı ve enfeksiyon riskini azaltır.
• Tuzu kısıtlamak: Günlük <5-6 gram tuz hedefi, kan basıncını dengelemede ve böbrek yükünü azaltmada etkilidir.
• Dengeli protein alımı: Proteine ihtiyacımız var; fakat günde 0.8-1 g/kg arası yeterlidir. Aşırı protein diyetlerinden kaçınmak, böbrek korumasını destekler.
• Sebze-meyve ağırlıklı beslenme: Antioksidanlar, lif, potasyum, magnezyum gibi mineraller bakımından zengin. Tabii potasyum kısıtlaması gereken böbrek hastalarında dikkatli olmak gerekir.
• İdeal kilonun korunması: Hem hipertansiyonu hem de diyabet riskini düşürerek böbrek fonksiyonunu korur.
• Kan basıncı ve kan şekeri kontrolü: Kişi diyabetik veya prehipertansifse, ilaçlarla ve diyetle kontrol şarttır.
• Düzenli check-up: Böbrek fonksiyon testleri (kreatinin, GFR, idrar tahlili), tansiyon, albümin/kreatinin oranı gibi taramalar erken dönemde alarm sinyalleri verebilir.

Bu prensipler, toplum sağlığı düzeyinde de böbrek hastalığı yükünü azaltmada anahtar rol oynar. Hasta bilinci ve uzman rehberliği birleştiğinde, böbreklerin işlevini uzun vadede korumak çok daha mümkün hale gelir.

Teknoloji, eğitim ve gelecek yönelimler​


Son yıllarda böbrek sağlığı ve beslenme alanında dijital çözümler de gündemdedir. Mobil uygulamalar, hastaların su tüketimini, protein ve sodyum alımlarını, kan basıncı ve kan şekeri takibini kaydetmesini sağlar. Kişiselleştirilmiş beslenme önerileri, yapay zekâ temelli platformlarla şekillenmekte; genetik, mikrobiyota analizleri ileride böbreğe özgü diyet tasarımlarına kapı aralayabilir. Tele-sağlık hizmetleri, kırsal bölgelerdeki böbrek hastalarının diyetisyen ve nefrologlarla iletişimini artırır, diyet takibini kolaylaştırır.

Bununla beraber, çok düşük proteinli diyetlerde (0.3 g/kg/gün) esansiyel amino asit veya keto analog takviyeleri, KBH ilerleyişini yavaşlatma yolunda araştırılan metotlar arasındadır. Kök hücre ve doku mühendisliği alanında böbrek rejenerasyonu girişimleri, uzun vadede diyalizin yerini alabilecek yapay organ geliştirmenin sinyalini verse de, bu teknolojilerin yaygın kullanımına henüz zaman vardır.

Mevcut klinik uygulamalarda, kilit nokta hâlâ hastaya özgü, çok boyutlu ve düzenli izlem içeren beslenme planıdır. Böbrek hastalarının beslenme protokolü sabit değil, kan değerlerine, GFR düzeyine, potasyum/fosfor durumuna, ek hastalıklara, vücut kompozisyonuna göre sık revizyon gerektirir. Sağlıklı bireyler için de “böbrek dostu” evrensel ilkeler, yani tuzu azaltmak, yeterli su ve lif almak, dengeli protein tüketmek, aşırı rafine şeker ve trans yağlardan sakınmak gibi temel yaklaşımlardır.

Böylece böbrek sağlığında beslenme, sadece belirli bir hasta grubunu değil, herkesin dikkat etmesi gereken bir konu şeklinde geniş bir perspektif kazanır. Erken yaşlarda öğretilen sağlıklı beslenme alışkanlıkları, ileri yaşlarda kronik böbrek hastalığı veya diğer metabolik bozuklukların önünü kesmede etkili olur. Bu anlayış, beslenme ve nefroloji bilimlerinin kesiştiği noktada, koruyucu hekimlik ve klinik tedavi arasındaki etkileşimi güçlendirir. Bilimsel verilerin ışığında, insan sağlığının uzun ömür ve yaşam kalitesi hedeflerine hizmet edecek şekilde böbrek koruyucu beslenme modelleri geliştirilmeye devam etmektedir. Bu sayede gelecek nesiller daha sağlıklı, daha bilinçli ve olası böbrek kayıplarına karşı daha dirençli olacaktır.
 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe