Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Bağışıklık ve Hastane Enfeksiyonları

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Bağışıklık ve hastane enfeksiyonları​


Yenidoğan dönemi, bebeklerin bağışıklık mekanizmalarının henüz olgunlaşmadığı ve çeşitli patojenlere karşı dış ortamda korunmasız olduğu özel bir süreçtir. Özellikle prematüre bebekler, immün sistemin henüz tamamlanmamış olması, cilt ve mukozal bariyerlerin zayıflığı, müdahale ve cihaz kullanım sıklığı gibi nedenlerle enfeksiyona son derece hassastır. Hastane ortamı, yoğun bakım ünitelerindeki invaziv işlemler, damar içi kateterler, solunum destek cihazları ve sıklıkla dirençli mikroorganizmaların varlığı, yenidoğanların enfeksiyon riskini katlayan ek faktörlerdir. Bu bağlamda yenidoğan bağışıklık sisteminin temel özelliklerini, hastane enfeksiyonlarının (hastane kaynaklı enfeksiyonlar veya nozokomiyal enfeksiyonlar) etkenlerini, korunma stratejilerini ve tedavi prensiplerini anlamak, neonatal yoğun bakım uygulamalarının kalitesini ve yenidoğan sağkalımını olumlu yönde etkiler. Bebeklerin eksojen patojenlerden korunması, doğuştan gelen (innate) ve sonradan kazanılmış (adaptif) immünite arasındaki dengesizliğin telafisi, anne sütü ve immünomodülatör yöntemler ile uygun çevre koşulları, bu karmaşık sürecin en önemli unsurlarıdır. Bu makalede, yenidoğan bağışıklık sisteminin anatomik-fizyolojik temelleri, hastane enfeksiyonlarının patofizyolojik arka planı, nozokomiyal enfeksiyon etkenleri, korunma ve tedavi ilkeleri detaylı şekilde ele alınacaktır.

Yenidoğan bağışıklık sisteminin özellikleri​


Doğum öncesinde bebek, intrauterin ortamda maternal bağışıklık unsurlarıyla kısmen korunur. Plasenta yoluyla geçen IgG antikorları, özellikle gebeliğin son trimesterinde fetüse pasif bağışıklık kazandırır. Ancak bu plasental antikor geçişi, yaklaşık 32. haftadan sonra hız kazandığından, erken prematürelerde anneden elde edilen IgG düzeyleri yetersiz kalabilir. İmmün sistemin farklı bileşenleri arasında yer alan T ve B lenfositler, makrofajlar ve nötrofiller, doğumla birlikte hızla olgunlaşmaya ve çevresel patojenlerle karşılaşmaya başlar. Fakat bu hücrelerin işlevselliği ve koordinasyon kapasitesi tam gelişmediğinden, yenidoğan bebeğin immün yanıtı daha zayıf ve yetersizdir.

Doğuştan (innate) immünite, mikrobiyal tanıma reseptörleri (Toll-like reseptörler) ve doğal bağışıklık hücreleri (nötrofiller, makrofajlar, NK hücreleri) üzerinden basit ve hızlı bir koruma sunar. Ancak yenidoğanın nötrofil mobilizasyonu ve antimikrobiyal peptid salgısı, yetişkinlere göre sınırlı kalır. Sonradan (adaptif) immünite ise hücresel (T hücreleri) ve humoral (B hücreleri, antikorlar) olarak, belirli antijenlere spesifik güçlü yanıtlar üretir, ancak bu sistemin tam olgunlaşması çocukluk yıllarını alır. Yeni doğan dönemi, özellikle T hücre aracılı immün yanıtta zayıflık ve antijen sunumu mekanizmalarında yetersizlik barındırır. Bu durum, ciddi bakteriyel veya viral etkenlere karşı korumanın kısıtlı olmasına yol açar. Maternal antikorların desteği, ek bir koruyucu katman sunar ama doğumdan sonraki ilk aylarda hızla azalır.

Preterm bebeklerin immün yetersizliği, sadece humoral düzeyde değil, fiziksel bariyer düzeyinde de açıktır. Cilt yüzeyi daha geçirgen, mukozalar kolay hasara açık, gastrointestinal sistem koruyucu flora ve sekretuar IgA bakımından fakirdir. Bu nedenle, çok düşük doğum ağırlıklı veya çok erken doğanlar, minimal bakteri yükünde dahi enfeksiyona duyarlı hale gelir. Bu tablo, hastanede invaziv aletler (endotrakeal tüp, intravasküler kateterler, beslenme tüpleri) yoluyla kontaminasyon riskini yükseltir. Dolayısıyla yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin tıbbi prosedürleri, gerek indüklenmiş travma gerek patojen geçişi bakımından immün yanıtın zayıflığını daha tehlikeli hale getirir.

Yenidoğan bebekte immün sistemin desteklenmesi, anne sütüyle (kolostrum dahil) antikorlar ve immünolojik faktörler sağlanması, adjuvan uygulamaları veya immünglobulin takviyeleri gibi yöntemlere dayanabilir. Ayrıca antiseptik/antibiyotik uygulamaların seçici ve kontrollü yapılması, mikroflora hasarını en aza indirerek doğal bariyerin korunmasına katkıda bulunur. Aşılama da (örneğin Hepatit B aşısı, BCG) yenidoğan dönemiyle başlar, ancak prematürelerde aşılama zamanlaması ve immün yanıtın gücü tartışmalar içermektedir.

Hastane (Nozokomiyal) enfeksiyonlarının tanımı ve etiyolojisi​


Hastane kaynaklı (nozokomiyal) enfeksiyonlar, tıbbi olarak hastane ortamında veya hastane ile ilişkilendirilmiş prosedürlerden kaynaklanan ve genellikle mikroorganizmaların direncinin yüksek olduğu ortamlarda gelişen enfeksiyonlardır. Yenidoğan yoğun bakım üniteleri, çok sayıda invaziv girişim, immün sistemi zayıf bebek popülasyonu ve yoğun mikrobiyal yük nedeniyle bu enfeksiyonlara açık alanlardır. Nozokomiyal enfeksiyon, genellikle hastaneye yattıktan en az 48 saat sonra ortaya çıkan veya taburcu olduktan kısa süre sonra belirlenen enfeksiyonları kapsar.

Yenidoğanlarda görülen başlıca hastane enfeksiyonları, sepsis (kan dolaşımı enfeksiyonu), pnömoni, menenjit, nekrotizan enterokolit, kateter ilişkili kan yoluyla enfeksiyonlar, cilt-yumuşak doku veya cerrahi yara enfeksiyonları şeklinde sıralanabilir. Bu rahatsızlıkların etiolojisinde Gram-pozitif ve Gram-negatif bakteriler, fungal ajanlar (Candida spp.) ve virüsler (RSV, influenza) yer alabilir. Gram-pozitif bakterilerden Staphylococcus aureus, koagülaz negatif stafilokoklar (özellikle Staphylococcus epidermidis), enterokoklar, Gram-negatiflerden E. coli, Klebsiella, Pseudomonas, Acinetobacter gibi çoklu ilaç dirençli türler sık karşılaşılan patojenlerdir. Fungal enfeksiyonlar özellikle uzun süreli antibiyotik kullanımı, invaziv kateter ve TPN uygulanan çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde ciddi tablo yaratabilir.

Nozokomiyal enfeksiyonların sıklığı ve patojen dağılımı, hastanenin altyapısı, hijyen protokolleri, personel eğitimi ve ünite kalabalıklığına bağlıdır. Kateter bakımı, havalandırma sistemleri, sterilizasyon, el hijyeni gibi faktörlerdeki eksiklikler, patojenlerin bebeklere transferini kolaylaştırabilir. Bebeklerin cildi ince ve bağışıklığı yetersiz olduğu için minimal bakteri sayısı dahi invazyon yapabilir. Bu patojenlerin birçoğu antibiyotik direnç mekanizmaları taşıdığından, yenidoğan sepsisi daha komplike, uzun tedavi ve ciddi morbidite riskli hale gelebilir.

Yenidoğan yoğun bakımında risk faktörleri ve transmisyon yolları​


Neonatal ünitelerde hastane enfeksiyonu riskini artıran faktörler arasında invaziv cihaz ve prosedürler (endotrakeal entübasyon, mekanik ventilasyon, central venöz kateter, peritoneal diyaliz kateteri, idrar sondası vb.), uzun hastanede kalış süreleri, yetersiz personel/bebek oranı, yeni ve agresif tıbbi müdahalelerin yapılması, sterilite ihlalleri ile el hijyenindeki yetersizlikler bulunur. Ayrıca nozokomiyal mikroorganizmaların dirençli suşlarının varlığı (ör. MRSA, ESBL üreten Klebsiella, Karbapenem dirençli Pseudomonas) enfeksiyon kontrolünü zorlaştırır.

Transmisyon yolları çoğunlukla sağlık çalışanlarının elleri, solunum yoluyla (damlacıklar) veya kontamine alet ve yüzeylerle temas şeklinde olur. Bebekler arasında çapraz bulaş riski, personel eldiven değiştirmeden muayene veya bakım yaptığı durumlarda artar. Pnömoni veya menenjit etkeni bakteriler, endotrakeal tüp veya respiratör devresindeki kontaminasyonla bebeğe ulaşabilir. Kan yoluyla beslenme kateterleri, mikroorganizmaların kan dolaşımına girmesi için kapı aralayabilir. TPN çözeltileri, eğer aseptik hazırlama protokollerine uyulmazsa mikroorganizma üreme ortamı olabilir.

Bakterilerin kolonize olduğu iv setler, soluk devreleri veya emme kateterleri, hastanede tekrar tekrar kullanıldığında enfeksiyon kaynağı haline gelebilir. Personelin yeterli steril teknik kullanmaması, tek kullanımlık sarf malzemeleri doğru şekilde atmaması veya protez-kateter yerleşimi esnasında cilt antisepsisine yeterince uymaması önemli risklerdir. Ayrıca ebeveyn ve ziyaretçi akışının fazla olduğu, kalabalık ve havalandırma sistemleri yetersiz ünitelerde hava yoluyla bulaş riski artar. Bu nedenlerle hastane enfeksiyonlarının önlenmesi, hem teknik altyapı (pozitif basınçlı odalar, HEPA filtrasyon vb.) hem de katı protokoller (el hijyeni, izolasyon, personel eğitimi) gerektirir.

Hastane enfeksiyonlarının klinik tabloları ve tanı​


Yenidoğanlarda nozokomiyal sepsisin klinik belirtileri, genellikle nonspesifik olabilir: beslenme intoleransı, letarji, hipotoni, solunum sıkıntısı veya apne atakları, vücut ısısında dalgalanmalar (hipotermi veya ateş), karın şişliği, cilt renk değişiklikleri, kararsız hemodinami. Bu bulgular, henüz kendini ifade edemeyen bebekler için çeşitli hastalıklarla karışabilir. Dolayısıyla sepsis şüphesinde laboratuvar testleri (tam kan sayımı, CRP, prokalsitonin, kan kültürü, idrar kültürü vb.) süratle değerlendirilir. Gram-pozitif koagülaz negatif stafilokokların sıklıkla “kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu” etkeni olduğu unutulmamalıdır.

Pnömoni tablosunda solunum sıklığının artması, oksijen saturasyonunda düşme, göğüs duvarı çekilmeleri, aspirasyonda mukopürülan sekresyonlar gözlenir. Röntgende infiltrasyonlar saptanabilir. Kateter yerinde eritem, akıntı, abse, cilt altı dokuda fluktuasyon, menenjitte apne, fontanel bombeliği, nörolojik irritabilite gibi işaretler tanı ipuçları sunar. Enfeksiyonun kaynağını belirlemek için kültürlerin (kan, idrar, BOS, kateter ucu vb.) alınması ve etken mikroorganizmanın duyarlılık testlerinin yapılması gerekir.

Tedavi prensipleri ve antibiyotik kullanımı​


Nozokomiyal enfeksiyon şüphesi taşıyan prematüre bir yenidoğanda tedavi, geniş spektrumlu antibiyotiklerin erken başlanması ile hayati önem taşır. Antibiyogram sonucuna göre tedavi daraltılır veya gerekirse değiştirilir. Tipik olarak sepsis şüphesinde ampisilin + gentamisin gibi kombinasyonlar veya dirençli patojen beklentisi varsa vankomisin, meropenem, piperasilin-tazobaktam, linezolid gibi daha geniş spektrumlu ajanlar devreye girebilir. Tedavi süresi genelde 7-14 gün, menenjit veya komplikasyon durumu varsa daha uzundur.

Fungal enfeksiyonlarda (özellikle Candida) ek olarak antifungal (amfoterisin B, fluconazole, echinocandin) başlanır. Ventilatör ilişkili pnömonide solunum desteği parametreleri optimize edilir, trakeal aspiratlar ve radyolojik takip yapılır. Kateter ilişkili sepsiste mikrop üremesi durumunda mümkünse kateter çekilir veya yerinin değiştirilmesi önerilir. Uzun süreli kateter gerekli ise aseptik kurallar azami ölçüde uygulanır. Tedavi boyunca hemodinami, beslenme, elektrolitler, böbrek ve karaciğer fonksiyonları izlenir; antibiyotik veya antifungal ilaçların yan etkileri ve toksisitesi göz önünde bulundurulur.

Enfeksiyon kontrol önlemleri ve hijyen protokolleri​


Yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde hastane enfeksiyonlarını azaltmak için iyi kurulmuş bir “enfeksiyon kontrol programı” uygulanmalıdır. Öncelikli unsurlardan biri el hijyenidir. Personel, her hasta teması öncesi ve sonrası alkol bazlı el dezenfektanı veya sabun-su kombine yıkama gibi yöntemlerle ellerini temizler. Eldiven, maske, tek kullanımlık önlük kullanımı, duruma göre özel izolasyon (ör. MRSA taşıyan bebekte temas izolasyonu) önemlidir.

Cihaz temelli enfeksiyonları önlemek için “kateter bakım paketleri” uygulanır. Kateter yerleştirirken sterilliğin sağlanması, aseptik teknik, kateter pansumanlarının uygun sıklıkta ve steril koşullarda değiştirilmesi, gereksiz kateterlerin en kısa zamanda çekilmesi esastır. Solunum cihazı ilişkili pnömoni riskini minimize etmek amacıyla ventilatör bakım protokolleri (steril kapalı aspirasyon sistemleri, devre değişiminde aseptik önlemler, ventilatörle entübasyon süresini kısaltmak) önem taşır. Bebek beslenmesinde TPN çözeltilerinin hazırlanması, saklanması ve uygulanması esnasında sıkı aseptik prosedürlere uyulur.

Ünite içi temizlik ve dezenfeksiyon sık aralıklarla yapılır, potansiyel kontaminasyon noktalarına (kullanılan aletler, inkübatörler, monitör yüzeyleri vb.) özel özen gösterilir. Personel sayısının yetersiz veya devir hızının yüksek olduğu ünitelerde protokol ihlalleri artabilir, bu da infeksiyon oranlarını yükseltir. Dolayısıyla işgücü planlaması, düzenli eğitim ve kalite kontrol denetimleri nozokomiyal enfeksiyonların en etkin önlenme yoludur. Multidisipliner bir “enfeksiyon kontrol komitesi”, verileri analiz eder, sürveyans çalışmalarını yönetir, mikrobiyal direnç profilini takip eder ve uygun rehberleri geliştirir.

Koruyucu uygulamalar ve immün destek​


Prematüre bebeklerin hastane enfeksiyonlarından korunmasında anne sütü desteği, immünolojik avantaj sağlar. Anne sütü, antikorlar, laktoferrin, lizozim gibi anti-enfektif maddeleri içermesiyle bağırsak mukozasının savunma fonksiyonunu güçlendirir. Gerekirse “fortifier” eklenerek kalori ve protein yetersizliği giderilir. Bazı koşullarda, neonatal sepsis veya nekrotizan enterokolit riski yüksek bebeklere probiyotik verildiğine dair çalışmalar mevcuttur, ancak rutinde her ünite farklı protokoller benimser.

Yenidoğan dönemi aşılaması da immuniteyi güçlendirir. Özellikle Hepatit B aşısı, bazı ülkelerdeki BCG aşısı, rotavirüs ve grip aşıları anneye veya çocuğa spesifik şemalarda uygulanır. RSV (Respiratuvar Sinsisyal Virüs) sezonunda riskli bebeklere palivizumab injeksiyonları koruyucu antikor desteği sunar. Tekrarlayan enfeksiyon öyküsü olan veya immün sistemi çok zayıf bebeklerde IVIG (intravenöz immünoglobulin) takviyesi gündeme gelebilir. Fakat bu uygulama her vaka için rutin değildir.

Uzun dönem takip ve taburculuk süreci​


Prematüre bebek veya uzun süreli hastane bakımı almış bebekler, taburculuk sonrası bile enfeksiyon ve nörogelişimsel komplikasyonlar açısından risk taşır. Bu nedenle ebeveynlere evde bakım, beslenme, hijyen, ilaç veya vitamin takviyeleri, aşı takvimi, rutin doktor kontrol programı hakkında ayrıntılı bilgiler sunulur. Erken taburculuk modeli, ebeveynlerin hastanede pratik beceriler kazanmasıyla desteklenir. Evde solunum desteği, nazogastrik beslenme veya monitorizasyon gerekebileceğinden, aileye detaylı eğitim verilir. Taburculuk randevularında bebek boy, kilo, baş çevresi ölçümü, gelişimsel testler, işitme-görme muayeneleri, laboratuvar tetkikleriyle izlenir. Tekrarlayan hastane yatışlarını önlemek için RSV gibi viral enfeksiyonlara karşı koruyucu tedbirler (ör. kalabalık ortamlardan kaçınma, hijyen) yapılır.

Bazı bebekler, diyabetik anne bebekleri, konjenital anomalili, kronik akciğer hastalığı (bronkopulmoner displazi) olan bebekler, kalp hastalığı gibi ilave risklerle taburcu olabilir. Bu bebekler için kardiyoloji, cerrahi, nöroloji, gelişim pediatristi vb. uzmanlara da düzenli sevk veya konsültasyon planı hazırlanır. Böylelikle bebeklerin uzun dönem kalitesi ve sağlıklı gelişimi optimize edilebilir. Ailenin bu süreçte psikososyal desteğe erişimi, stres yönetimi ve maddi kaygılar da dikkate alınmalı, gerektiğinde sosyal hizmet birimleri devreye girmelidir.

Gelecek yönelimleri ve yenilikler​


Yenidoğan yoğun bakım alanında hızlı teknolojik gelişmeler yaşanır. Özellikle minimal invaziv ventilasyon, kanguru bakım (ebeveyn teması), enzim ve hormon tedavileri, biyomühendislik temelli akciğer/böbrek destekleri, yenidoğanın fizyolojik stabilitesini sürdürme kapasitesini artırır. Yeni nesil antibiyotik ve antifungal ajanların keşfi, ilaç dirençli mikroorganizmalarla mücadelede avantaj sunar. Ancak direnç mekanizmaları da paralel geliştiği için hastane enfeksiyon oranlarını “sıfıra” indirmek zordur.

Son zamanlarda yapay zekâ tabanlı klinik karar destek sistemleri, hasta monitör verilerini (nabız, solunum, saturasyon) analiz ederek enfeksiyonun erken uyarısını verecek şekilde kullanılmaya başlar. Nanoteknoloji esaslı yüzey kaplamaları, kateter malzemeleri ve gümüş/koloidal kaplama yöntemleri de mikrobiyal yapışmayı azaltma amacı güder. Uzun vadede “yapay rahim” veya “ekstrauterin hayat destek sistemleri”nin, çok erken bebeklerin akciğer ve diğer organ gelişimini dış ortamda sürdürmeyi, hastane enfeksiyon riskinden daha emniyetli hale getirmeyi hedeflediğine dair araştırmalar sürmektedir.

Ancak hangi teknoloji devreye girerse girsin, kanıtlanmış en etkili yaklaşım, temel el hijyeni kuralları ve personel eğitimiyle başlar. Enfeksiyon kontrol komitelerinin sürekli veri analizi, sürveyans raporları, mikrobiyolojik kültür ve direnç trendlerini izleyerek rehber oluşturması, böylece antibiyotik kullanım politikalarının akılcı şekilde düzenlenmesi kritik önemdedir. Personel rotasyonu, iş yükü, kuvöz ve yatak başı mesafeleri, anne sütü bankalarının hijyenik yönetimi de etkilidir.

Klinik çerçeve ve bütüncül sonuçlar​


Prematüre bir bebek, organ matürasyonunun kısmen eksik olması nedeniyle doğum anından itibaren çoklu risk faktörleriyle yüz yüzedir. Bu riskler arasında hastane enfeksiyonları başta gelir. Yenidoğan bağışıklık sisteminin zayıflığı, çok sayıda invaziv girişim ve dirençli patojenlerin varlığı, nozokomiyal sepsise kapı aralayabilir. Aynı zamanda henüz gelişimini tamamlamamış akciğer, kalp, bağırsak, beyin, böbrek gibi organların külfeti, tedavi esnasında optimum stabiliteyi korumayı zorlaştırır. Nörogelişimsel hasarlar, kronik akciğer hastalığı, retinopati gibi uzun dönem komplikasyonlar, doğru bakım yaklaşımlarıyla kısmen önlenebilir veya azaltılabilir.

Dolayısıyla neonatal yoğun bakım üniteleri; teknoloji (ventilatörler, CPAP, ECMO, monitorizasyon), insan kaynağı (tecrübeli doktor, hemşire, solunum terapisti, diyetisyen, fizyoterapist) ve titizlikle oluşturulmuş protokollerle donanmış merkezler olmalıdır. Bu alanlarda, ebeveynlerin yeri de vurgulanmalı; anne sütünün temini, enfeksiyon önleme eğitimleri, kanguru bakımının teşvik edilmesi gibi yöntemlerle ebeveynler aktif rol oynayabilir.

Hastane enfeksiyonlarını minimalize etmek için hijyen kültürü, el yıkama, ekipman sterilizasyonu, izolasyon teknikleri, antibiyotik kullanım politikalarının akılcı yönetimi, optimum personel-bebek oranı ve düzenli saha denetimi hayati unsurlardır. Tedavi yönetiminde erken tanı ve uygun antibiyotik/antifungal seçimi, kateter bakım paketleri, invaziv girişimlerin süresini kısaltmak, minimal tahribatlı ventilasyon stratejileri, beslenme protokollerinde anne sütünün önceliği gibi prensipler benimsenmelidir.

Neonatolojideki bu çok yönlü yaklaşım, prematüre bebeklerin hastanede kaldığı süre boyunca enfeksiyon riskini azaltarak hayatta kalma ve sağlıklı gelişim şansını yükseltir. Hastaneden taburcu olduktan sonra ise ailenin takibi, evde bakım koşulları ve uzun dönem rehabilitasyon programları, bebeğin motor-kognitif-psikolojik gelişimini destekler. Bu sayede, geçmişte hayatta kalması düşük ihtimal görülen çok erken doğan bebekler bile ileriki yaşlarda iyi sağlık ve fonksiyonel bağımsızlığa yaklaşabilir. Günümüzün gelişmiş perinatal ve neonatal tıp olanakları, prematüreler için mümkün olan en iyi başlangıcı sağlamayı amaçlasa da, bu alanda sürekli kalite geliştirme, araştırma ve eğitim şarttır.

Kısacası, yenidoğan bağışıklığı ve hastane enfeksiyonları konusu, sadece teknik boyutta değil, bütünsel ekosistemde (aile, sağlık personeli, klinik altyapı, kamu politikaları, araştırmalar) alınacak tedbirlerle yönetilir. Prematüre bebeklerin son derece narin immün sistemleri, hastane kaynaklı patojenlere karşı yoğun savunma çabasını gerektirir. Bu alanda geliştirilen her yeni yaklaşım (gelişmiş antisepsi, mikrobiyota odaklı metotlar, immün destek tedavileri, akıllı izleme cihazları) bebeğin enfeksiyondan korunma ve sağlıklı yaşam yolculuğunu destekler. Dolayısıyla prematüre bakımında hastane enfeksiyonlarını kontrol altına almak ve immün sistemin güçlendirilmesini hedefleyen politikalar, neonatal bilimin ve halk sağlığı gündeminin ana öncelikleri arasında yer almalıdır.
 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Şu anda çevrimiçi üye yok.

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe