Tıbbi Sözlük

Hoş geldiniz, tibbisozluk.com Sağlıklı yaşam sosyal paylaşım platformudur. Sağlık hakkındaki kararlarınızı mutlaka bir hekim'e danışarak veriniz. Tüm soru görüş ve önerileriniz için info@tibbisozluk.com a mail atabilirsiniz. Üye olarak Tıbbi Sözlük'ün tüm özelliklerinden faydalanabilinirsiniz.

Soru sor

Sorular sorun ve yanıtlar alın

Online Psikolog

Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Akbaş

Bize Ulaşın

Site yönetimine yazın

Profesyonel Web Sitesi

Profesyonel bir web sitesi için tıklayın.

Anne Sütü ve Formül Mama Seçimi

tibbisozluk

Administrator
Personel
Katıldı
22 Aralık 2024
Mesajlar
303
Tepki puanı
0
Puanlar
16

Anne sütü ve formül mama seçimi​


Yeni doğan beslenmesi, neonatolojinin en temel çalışma alanlarından birini oluşturur. Anne ve bebeğin doğumdan sonra karşılaştığı en önemli fizyolojik gereksinimlerden biri, besin alımı ve bundan kaynaklanan büyüme-immün destek sürecidir. Anne sütü, tarih boyunca insan türünün en doğal ve optimal bebek besini olarak kabul edilmiş, besin içerik dengesi, biyokimyasal kompleks yapısı ve koruyucu faktörleriyle yenidoğan sağlığının temellerini atmıştır. Buna rağmen çeşitli nedenlerle bebeklerin anne sütüyle beslenemediği veya ek besin kaynağı gerektiren durumlarda formül mama seçenekleri devreye girebilir. Anne sütü ve formül mama arasındaki tercih, birçok tıbbi, sosyal ve kültürel faktörle şekillenir. Modern neonatoloji, “anne sütü öncelikli” yaklaşımı savunsa da, tıbbi veya yapısal engeller söz konusu olduğunda formül mamanın doğru kullanımını da kapsayan bütüncül bir bakış gerekir. Bu makalede, anne sütünün fizyolojik değerlerinden başlayarak, mama tercihlerinde öne çıkan faktörlere, farklı formül türlerinin özelliklerine, yenidoğan yaş gruplarına göre besin ihtiyaçlarına ve aile-uzman iş birliğinin önemine değinilecektir.

Anne sütünün fizyolojik önemi ve kompozisyonu​


Yeni doğan bebek, ilk günlerden itibaren hayatta kalmak ve büyümek için besin kaynaklarına bağımlıdır. Anne sütü, tam olarak bu ihtiyacı karşılayacak, insanın evrimsel sürecinde şekillenmiş, benzersiz bir içeriğe sahiptir. İçerdiği makro besin öğeleri (protein, yağ, karbonhidrat) ve mikro besin öğeleri (vitaminler, mineraller), immünolojik koruyucular, hormonlar, enzimler ve biyoaktif maddeler, anne sütünü “biyolojik olarak optimal besin” sıfatına layık kılar. Anne sütünün bileşimi, bebeğin doğumdan sonraki dönemlerine göre değişebilir. İlk günlerde salgılanan kolostrum (ağız sütü), bağışıklık faktörleri ve protein yönünden yoğun, yağ ve laktoz açısından daha düşüktür. Bu, yeni doğanın vücuduna konsantre koruyucu maddeleri (özellikle immünoglobulin A gibi antikorlar) sağlamayı hedefleyen doğal bir adaptasyondur. Zamanla kolostrum geçiş sütüne, ardından matür süte dönüşür; bu süreçte laktoz ve yağ içeriği artar, bebeğin kalori ve enerji ihtiyacı karşılanır.

Anne sütünün protein yapısı, sindirimi kolay wheyin ağırlıklı olduğu bir dağılım sunar. Özellikle prematüre bebekler açısından bu sindirilebilirlik, hassas bağırsakların da korunmasında önemli yer tutar. Ayrıca anne sütündeki yağ profili, beyin gelişimi ve retinal olgunlaşma için kritik olan uzun zincirli doymamış yağ asitlerini (özellikle DHA) içerir. Karbonhidrat kaynağı laktoz, bebeğin barsak florasının dengeli oluşumuna yardımcı olur, flora dostu bakterilerin (örneğin bifidobakteriler) gelişimini destekler. Ek olarak anne sütü, bebeğin bağırsak mukozasının matürleşmesine ve immunolojik bariyerin güçlenmesine katkı veren oligosakkaritler, büyüme faktörleri, sitokinler, laktoferrin ve benzeri birçok koruyucu unsura sahiptir.

Biyolojik olarak bebeğin ihtiyacına adapte olan anne sütü, ayrıca maternal beslenme durumuna göre de bazı varyasyonlar gösterir. Buna rağmen, annenin beslenmesi yetersiz olsa dahi, anne sütü bebeğin temel ihtiyaçlarını büyük oranda karşılayabilir. Anne kendi depolarından çekerek süt kalitesini korumaya çalışır, ancak bu annenin malnütrisyonuna ve uzun vadede kemik-mineral kaybına neden olabilir. Bu bakımdan anne sütü kalitesi ve miktarı, anne sağlığı ve stres düzeyi gibi etkenlere duyarlı olduğundan, emziren annenin de özenli ve yeterli beslenmesi elzemdir.

Anne sütünün sağlığa kattıkları ve uzun vadeli etkiler​


Pek çok araştırma, anne sütüyle beslenen bebeklerin ilk aylarda enfeksiyonlara daha dirençli olduğunu göstermektedir. Örneğin solunum yolu enfeksiyonları, ishal, otit gibi hastalıklar anne sütü alanlarda daha düşük insidansa sahiptir. Anne sütü, bebeğin immün sistemini pasif olarak (IgA, laktoferrin) ve aynı zamanda aktif olarak (enfeksiyonlara karşı antikor gelişimi) güçlendirir. Orta ve uzun vadede tip 2 diyabet, obezite, astım, atopik dermatit gibi kronik hastalıklar bakımından anne sütüyle büyüyen çocuklarda risk azaltıcı etki rapor edilmektedir. Nörogelişimsel açıdan da anne sütünün beyin gelişimine, bilişsel performansa olumlu katkıları olduğunu bildiren çok sayıda çalışma mevcuttur.

Bu koruyucu etki, hem immün düzenleme hem de mikrobiyota formasyonuna destek olmasından kaynaklanır. Sindirim kanalı, anne sütüyle beslendiğinde ağırlıklı olarak bifidobakteri ve laktobasillerin egemen olduğu sağlıklı bir flora oluşturur. Bu flora, mukozal bağışıklık için ideal zemini sunar ve ilerleyen yaşlarda alerjik veya otoimmün reaksiyonların azalmasına katkı sağlar. Ayrıca emzirme, anne açısından da postpartum kanama riskini azaltır, kilo kaybını destekler, meme ve over kanseri riskini düşürür, anne-bebek bağlanmasını güçlendirir.

Emzirme süresi, DSÖ ve UNICEF gibi kurumlar tarafından en az altı ay sadece anne sütü, 2 yaşa dek ek gıdalarla devam eden emzirme biçiminde önerilir. Ancak her annenin süt verimi, bebeğin sağlık durumunu, iş koşulları veya bireysel tercihler gibi faktörler gerçekte bu idealin uygulanmasını sınırlandırabilir. Dolayısıyla, anne sütünün üstünlüğü bilimsel ve evrensel düzeyde kabul görse de her durumda emzirme mümkün olmayabilir. Bu noktada formül mama devreye girer.

Formül mama kavramı ve gelişimi​


Formül mamalar, anne sütünün besin öğeleri dağılımını ve kalori içeriğini mümkün olduğunca taklit etmeye çalışan, inek sütü veya bitkisel temelli protein kaynaklarından türetilmiş, vitamin-mineral ekli endüstriyel ürünlerdir. Temel amaç, annesi emziremeyen veya yetersiz süt üreten durumlarda bebeğin besin ihtiyacını karşılamaktır. Tarihsel olarak 20. yüzyıl başlarında inek sütüne su veya şeker eklenerek bebek besleme denemeleri görülmüştür, ancak bu karışımlar mikrobiyal risk ve besin dengesizliği nedenleriyle yüksek mortalite oranları doğurmuştur. Zamanla gıda teknolojilerinin gelişmesi, mikronükleer zenginleştirme, protein modifikasyonları ve sterilizasyon yöntemleri sayesinde formül mamalar daha güvenli ve besleyici hale getirilmiştir.

Günümüzde mamalar yenidoğanın yaşına göre evrelendirilerek piyasaya sunulur. “Başlangıç mamaları” (1 numara) genellikle ilk 6 ay için, “devam mamaları” (2 numara) 6. aydan 1 yaşına kadar, “sonraki mamalar” (3 numara) 1 yaş üstü bebeklere yönelik formüller olarak tanımlanır. Ayrıca prematüre bebekler veya özel durumlar (laktoz intoleransı, alerji, metabolik hastalıklar gibi) için özel formül tipleri mevcuttur. Örneğin hidrolize proteinli mamalar, inek sütü protein alerjisi olan bebekler için kullanılır; amino asit bazlı mamalar daha ağır alerjik vakalarda devreye girer.

Formül mamaların üretiminde, inek sütü esas alınır ancak inek sütü proteini (kazein, whey) bebek böbrekleri ve bağırsakları için ağır gelebilecek bir profildir. Bu sebeple protein oranı düşürülür, whey:kazein oranı dengelenir, yağ asidi bileşiminde beyin ve retina gelişimine yararlı omega-3 yağ asitleri eklenir. Vitamin ve mineral ekleri (demir, çinko, bakır, selenyum, vb.) yapılır. Bazı formüllerde probiyotik, prebiyotik, nükleotid, LC-PUFA (long-chain polyunsaturated fatty acids) gibi ek bileşenler bulunur. Yine de tüm bu eklemelere rağmen formül mama, anne sütünün canlı immün öğelerini, enzimlerini ve anneye özgü adaptif özelliklerini tam olarak taklit edemez.

Formül mama kullanım endikasyonları ve doktor rehberliği​


Formül mama, anne sütü imkansızlığında veya yetersizliğinde tıbbi bir gereklilik olabilir. Örneğin:
1. Anne ciddi sistemik hastalıklarla (kanser, ağır enfeksiyon, metabolik bozukluklar) boğuşuyorsa ve emzirme kontrendike görülüyorsa,
2. Anne sütü üretimi çok düşükse ve bebek büyüme geriliği yaşama riski altındaysa,
3. Annede HIV gibi bulaşıcı hastalıklar varsa ve bölgede formül mama hijyenik koşullarda hazırlanabiliyorsa,
4. Anne ölmüş veya bebeğini terk etmişse.

Ayrıca prematüre bebeklerde anne sütü yetmezse ek kalori ve protein takviyesine ihtiyaç duyulabilir. Bu durumda özel “prematüre formülleri” veya anne sütü fortifikasyonu devreye girer. Doktor veya diyetisyen yönlendirmesi olmadan, sırf annenin konforu veya çeşitli yanlış kanılardan dolayı formül mama seçilmesi arzu edilen bir durum değildir. Çünkü yanlış hazırlanma, steril olmayan koşullar, bebeğin gereksinimine uygunsuz içerikler, gıda intoleransı, obezite veya beslenme dengesizliklerine yol açabilir. Sağlık uzmanı, bebeğin aylık kilo artışı, sindirim toleransı, alerji belirtileri, metabolik profili gibi faktörlere bakarak formül tipini ve miktarını belirler.

Doğru hazırlama prosedürü, suyun kaynatılıp ılıtılması, mama ölçülerinin talimatına göre hassas ölçülmesi, şişenin sterilize edilmesi, artan mamanın belirli süre sonunda atılması gibi hijyen kuralları içerir. Aksi takdirde mama kontaminasyonu, bebekte ishal veya daha ağır enfeksiyonlar doğurabilir. Formül hazırlarken su dengesinin bozulması (örn. çok fazla toz veya çok az toz eklenmesi) bebekte dehidratasyon, böbrek yüklenmesi veya yetersiz beslenme biçiminde komplikasyonlar yaratabilir.

Anne sütü vs formül mama: avantaj ve kısıtlılıklar​


Anne sütünün bebek sağlığına katkıları:
• Biyolojik olarak ideal besin bileşimi, immün faktörler, anti-enfektif öğeler
• Bebekte obezite, astım, diyabet gibi kronik hastalık riskinin uzun vadede azalması
• Anne-bebek bağı, psikolojik ve duygusal yararlar
• Emzirme sırasında hormon (oksitosin) salgısıyla annenin doğum sonrası iyileşmesi, rahim involusyonu vb.

Formül mamanın kullanım alanları ve avantajları:
• Anne sütü tamamen yoksa veya yetersizse bebeğin besin ihtiyacını karşılama alternatifi
• Anne çalışıyorsa veya emzirme güçlüğü yaşanıyorsa pratik bir besin kaynağı
• Prematüre, alerji, metabolik bozukluk gibi özel durumlara göre formül çeşitleri
• Bebek miktarını takip etme ve beslenmeyi sayısal olarak yönetme kolaylığı

Yine de formül mama, doğal immün koruma öğelerinden ve anne sütündeki enzim, hormon, hücresel unsurlardan yoksundur. Maliyeti, steril hazırlama gerekliliği, kullanım hataları, obezite riskinin artması vb. gibi sorunlar mevcuttur. Tüm kılavuzlar, “her koşulda mümkünse anne sütü” mottosunu korur. Formül, bir ikame veya tamamlayıcı rol oynar; bu nedenle “anne sütü vs formül” ikileminde en uygun seçim tıbbi duruma, ailenin şartlarına ve uzman tavsiyesine göre şekillenir.

Kanguru bakımı, anne sütü ve prematüre beslenmesi​


Prematüre bebekler, normal doğanlara göre anne sütüne daha fazla gereksinim duyar. Çünkü bu hassas bebeklerin bağışıklık sistemleri ve sindirim kapasiteleri çok kırılgandır. Anne sütü, barsak ve akciğer enfeksiyonlarının prevalansını düşürerek hastane kalış süresini kısaltabilir. Bu bebekler, emme refleksi zayıf olduğundan genellikle “tüp veya şırınga” yoluyla beslense de, “kanguru bakımı” (skin to skin contact) anne memesini tanımayı ve emme becerisini geliştirebilir. Kanguru bakımı, bebeğin kalp atış hızı ve solunum regülasyonunu, ısı kontrolünü ve duygusal stabilitesini iyileştirir, anne sütünün salınımını teşvik eder.

Yüksek riskli prematürelerde anne sütü yetmezse bankalardan donör süt veya prematüreye özgü zenginleştirilmiş formül devreye girer. Fakat priorite yine anne sütüdür. Eğer anne sütüne fortifier eklenmezse protein, kalsiyum, fosfor, sodyum ve diğer mineraller bazen yetersiz kalabilir. Biyolojik açıdan en iyi senaryo, anne sütünün fortifier ile desteklenip, bebeğin alması gereken ek makro/mikro besinlerin takviye edilmesidir. Bu strateji, bebeğin olgunlaşma sürecini optimal şekilde destekleyip NEK, sepsis, RDS ve diğer komplikasyonların sıklığını azaltabilir.

Göğüs pompası kullanımı ve anne sütü üretimi​


Prematüre bebek anneleri, süt sağma yöntemiyle göğüs pompası kullanarak süt üretimini uyarabilir ve sütü depolayabilir. Her iki-üç saatte bir sağım yapmak, sütün devamlı üretilmesini destekler. Anne, elde ettiği sütü steril koşullarda saklayıp, tüple veya biberonla bebeğe sunabilir. Bazı anneler, NICU’da bebeğinin yanında göğüs sağımını daha etkin gerçekleştirir, bebek ağlarken veya kokusunu hissederken süt refleksi artar. Elektrikli çift taraflı pompalar, süt verimini hızlandırabilir.

Bebek sağlık kazandıkça, memeye tutturma girişimleri yapılabilir. Bebek preterm olduğundan emme-yutma solunum koordinasyonunu başlarda zorlanarak öğrenir. Buna saygılı şekilde yavaş geçiş sağlanmalıdır. Annenin sabırlı olması, cilt cilde temas (kanguru) sırasında memeyi sunması, bebeğin yavaş yavaş emme pratiğini ilerletmesine yardımcı olabilir. Emzirmeyi kolaylaştırmak için anne meme ucu pozisyonunu, laktasyon uzmanı veya hemşire desteği alarak doğru şekilde düzenler. Göğüs ucunun bebek ağzına uygun konumlanması, bebeğin nefes alırken zorlanmaması ve yetersiz emme nedeniyle yorulmaması önemlidir.

Bebek büyüme izlem ve formül-anne sütü kombinasyonu​


Bazı vakalarda anne sütü kısıtlıdır, bebek tam doyamaz, kilo alımı istenen düzeyde ilerlemez. Bu durumda formül mama eklenerek “mikst beslenme” yapılır: Anne sütünü emdikten veya tüple aldıktan sonra bebeğe ek mama sunulur. Bebek büyüdükçe eğer anne sütü artış gösterirse formül miktarı azaltılabilir. Her beslenmeden önce/sonra bebeğin kilosu ölçülerek “alınan süt miktarı” kestirilebilir, böylece ek formül gereksinimi belirlenir. Bir başka strateji, gün içinde çoğunlukla anne sütü, gece veya belirli saatlerde formül vererek ebeveynlere pratik kolaylık sağlamaktır.

Uzun dönemde bebek 2-3 kg eşiğine yaklaştıkça ve 35-36. gestasyon haftası yakalanınca tam emzirme umudu artabilir. Doktor ve diyetisyen kontrolünde her hafta büyüme hızına, idrara ve dışkılama sıklığına, bebeğin davranışlarına bakarak beslenme planı düzenlenir. Bazı bebeklerin sindirim hassasiyeti, reflü eğilimi, protein allerjisi gibi durumları formül tipini seçmeyi gerektirir. Hipoalerjenik, kısmi hidrolize veya tamamen aminoasit bazlı mamalar bu grupta yer alır. Anne sütü kısıtlı veya hiç yoksa doktorun tavsiye ettiği formül türü ve beslenme aralığı kritik hale gelir.

Evde takip ve taburculuk sonrası

Prematüre bebek, hastaneden çıkarken belirli olgunluk kriterlerini karşılamalıdır: Vücut ısısını kendi başına koruyabilme, solunum ve kalp atışında stabilite, oral beslenmeyi yeterince başarabilme, belirli bir kilo eşiğine ulaşma (örneğin 1800-2000 gr) gibi. Evde bakım sürecinde ebeveynlerin bebeği üşütmemesi, beslenmeyi doğru sürdürmesi, hijyenik koşulları koruması, enfeksiyonlardan sakınması önemlidir. Aile, yeni doğan ve prematüre bebek bakımı konusunda eğitimli olmalıdır: Burun aspiratörü kullanımı, göbek bakımı, evde oksijen veya apnea monitörü kullanımı gibi detaylar da yer alabilir.

Takip randevuları düzenli yapılır: Büyüme ölçümleri, nörogelişim değerlendirmeleri, aşı takvimi (özellikle RSV proflaksisi), göz doktoru randevuları (ROP kontrolü), işitme testleri vb. Bunlar bebek 2 yaşını doldurana dek periyodik olarak sürer. Gelişimde potansiyel geriliği olan bebekler, rehabilitasyon uzmanlarına veya erken müdahale programlarına yönlendirilir.

Anne psikolojisi ve aile içi dinamikler

Prematüre doğum, annede beklenmedik suçluluk duyguları, kaygı, postpartum depresyon veya travmaya sebep olabilir. Bu duygular bebeğin beslenmesi, özellikle de anne sütü üretimini olumsuz etkileyebilir. Çünkü stres ve anksiyete, prolaktin ve oksitosin gibi süt salgılayıcı hormonlar üzerinde inhibe edici rol oynar. Dolayısıyla hemşirelik ve sosyal hizmet birimleri, bu annelere emzirme danışmanlığı ve psikolojik destek vermelidir. Emzirme odaları, sakin ve teşvik edici bir atmosfer sunarak anne sütünün artmasına katkıda bulunabilir. Eş ve yakın çevrenin, bakım yükünü paylaşması, annede duygu durumunu iyileştirir.

Gebelikte planlanmamış erken doğum, ailenin ekonomik ve lojistik hazırlıklarını da altüst edebilir. Uzun hastane yatışları, sigorta masrafları, diğer çocukların bakımı vb. zorluklar aileyi yük altına sokar. Devlet veya STK’ların prematüre ailelerine sağladığı maddi veya manevi destekler bu dönemde çok değerlidir. Aile merkezli bakım, anne ve babayı bebeğin bakımına dahil ederek, kimlik kaybı yaşamamalarına, bebekle bağ kurabilmelerine olanak tanır.

Uzun vadeli izlem ve gelişimsel çıktılar

Prematüre bebeklerin fiziksel ve nörolojik gelişimi, term bebeklerden farklı bir seyir izleyebilir. Özellikle kronik akciğer hastalığı (BPD), ROP, beyin hasarı gibi erken dönemde saptanmış patolojiler varsa, bunların yönetimi uzun süre devam eder. Bazı bebekler motor beceri, konuşma, sosyal etkileşim veya duyusal alanlarda gerilik yaşayabilir. Bu nedenle çocukluk dönemi boyunca fizyoterapi, konuşma terapisi, ergoterapi gibi programlar uygulanır. Erken müdahale, serebral palsi veya öğrenme güçlüğü riskini azaltabilir.

Ayrıca ilerleyen yaşlarda büyüme persentilleri, hormon düzeyleri, beslenme alışkanlıkları, bağışıklık kapasitesi gibi faktörler de yakından izlenir. Prematüre kaynaklı potansiyel zorluklar, bilinçli bir aile ve uzman ekiple yönetildiğinde, çocukların çoğu yaşıtlarına yakın düzeyde büyüme ve gelişme gösterebilir. Bazı araştırmalar, çok erken prematüreler arasında akademik başarı veya ince motor becerilerde gerilik oranlarının yükseldiğini, ancak uygun rehabilitasyonla farkın kapatılabileceğini rapor etmektedir. Ailelere, çocuk doktoru ile birlikte gelişimsel değerlendirmelerini düzenli yapmaları, gerekli gördüğünde uzmanların (nörolog, psikolog, fizik tedavi uzmanı) kapısını çalmaları önerilir.

Bilimsel trendler ve prematüre bebeklere dair gelecek umutları

Bugün 24-25. haftada doğan bebeklerin hayatta kalma şansı, 30 yıl öncesine kıyasla dramatik biçimde artmıştır. Bu gelişmenin arkasında sürfaktan tedavisi, gelişmiş ventilasyon protokolleri, antenatal kortikosteroid uygulaması (fetüs akciğer olgunlaşmasını hızlandırır), sepsis ve ROP taramalarındaki ilerlemeler vb. bulunur. Yoğun bakım odalarının gürültü, ışık ve uyaran yönetimi konusunda “nöro koruyucu” bakış açısı gelişmiştir. Yenidoğan hemşireleri, fizyoterapistler, psikologlar ve hekimlerden oluşan ekiple “gelişimsel bakım” konsepti hayata geçirilmektedir.

Yakın gelecekte, yenidoğan sağlığında genetik tanı yöntemleri, kök hücre destekli rejeneratif tedaviler, ultrasonik ve MR teknolojilerinin hassasiyeti, yapay plasenta denemeleri gibi alanlarda yeni atılımlar beklenmektedir. Bu atılımlar, özellikle çok erken doğan bebeklerin ileri dönemdeki nörogelişim performansını iyileştirmeye ve organ fonksiyonlarını korumaya yönelik olacak. Aynı zamanda kanıta dayalı protokollerle her bebek için kişiselleştirilmiş beslenme planları ve minimal invaziv tedavi stratejileri geliştirileceği öngörülür. Bütün bunlar, neonatal tıbbın “daha erken, daha küçük” doğan bebekleri yaşatırken, onlara normal hayat kalitesi sağlama hedefini destekler.

Prematüre bebekler, doğum öncesi normal gelişim sürecini eksik tamamladıklarından, anne sütü ve fortifiye beslenme rejimleriyle takviye edilmek suretiyle beyin, akciğer, bağırsak ve immün sistem gelişimlerini “dış dünyada” devam ettirirler. Bu süreçte formül mama veya ek bileşenler devreye girebilir, fakat mümkün olduğunca anne sütünün rolü esastır. Yeni doğan yoğun bakım üniteleri, solunum, ısıl denge, beslenme, enfeksiyon kontrolü, nörolojik destek konularında özenli ve yüksek teknolojili bakım sunarak prematürelerin yarınlara güvenle ulaşmasına vesile olur. Son yıllardaki teknolojik ve metodolojik gelişmelerle preterm doğumun nihayetinde ciddi sekel oranlarında düşüş sağlanmış, her gün daha fazla prematüre bebek sağlıklı bir çocukluk dönemi geçirme fırsatı bulmuştur. Bu, neonatoloji biliminin ve ilgili sağlık çalışanlarının insanlık yararına büyük başarılar elde ettiği bir alandır.​

 

Öne çıkan içerik

Trend içerik

Üyeler çevrimiçi

Forum istatistikleri

Konular
307
Mesajlar
310
Üyeler
5
Son üye
Çiğdem Akbaş
shape1
shape2
shape3
shape4
shape5
shape6
Geri
Tepe